Yangından sonra hayat
Ormanlar kendini nasıl toparlar, biz ne yapmalıyız?
Orman yangınları… Her yıl içimizi sızlatan, televizyon ekranlarına bakarken “bir şey yapmalıyım” dedirten, ama çoğu zaman ne yapacağımızı bilemediğimiz o büyük felaket. Bugünlerde sıkça yaşadığımız çaresizlik duygusu.
Alevler dindiğinde geriye kalan sessizlik en kötüsü.Kül olmuş ağaçlar, yok olmuş yuvalar, kurumuş toprağın üstünde hâlâ duman tüten kökler... Hiçbirimiz bilmiyoruz sonrasını. Ne olur? Göstermezler işte orasını. 1 yıl sonra ne durumdadır o araziler kimse bilelim istemez. Ancak bilmemiz ve öğrenmemiz gerekiyor: Ormanlar kendini nasıl toparlar? Ve biz bu süreçte nereye düşeriz? Ülkemizdeki harici durumlar ve iklim krizinin de büyük etkisiyle bizim felaket sonrasında da ne yapacağımızı bilmemiz gerekiyor.
Hemen fidan dikmek mi?
Yangından sonra akla ilk gelen şeylerden biri: “Haydi ağaç dikelim.” Niyet çok güzel, ama ekolojik gerçeklik biraz daha farklı. Çünkü yangından çıkan toprak, bir canlı gibi hassas ve yorgun olur. Yüzeydeki mikroorganizmalar ölmüştür, toprağın yapısı bozulmuştur. Hemen fidan dikmek bu toprağı daha da yorar. Doğanın kendini yenilemesi için zamana ihtiyacı vardır.
Ekologlar, özellikle Akdeniz iklim kuşağında yer alan bölgelerde doğal yenilenmeye izin verilmesini öneriyor. Çünkü bazı bitki türleri yangından sonra kendiliğinden filizlenir. Mesela kızılçamlar, kozalaklarını ancak yüksek ısıda açar ve tohumlarını saçabilir. Yani yangın, bazı türler için aslında bir “yeniden doğum” fırsatıdır. Doğa, kendi ritmine göre iyileşmek ister.
Toprak ne hâle geliyor?
Yangın sonrası toprak, su tutma kapasitesini kaybeder. Üzerindeki koruyucu örtü yok olduğundan erozyon riski artar. Rüzgâr ve yağmurlar, toprağı yerinden söküp götürebilir. Bu yüzden ilk etapta yapılması gereken, toprağın üstünü korumak! Yanmış ama hâlâ kökleri sağlam çalılar, dallar, hatta kül bile bu örtü görevini görebilir.
İlk bir-iki yıl, bu örtülerin bozulmaması önemli. Böylece toprak, içindeki canlıları yeniden toparlayabilir. Solucanlar, mikroorganizmalar, mantarlar… Hepsi geri gelmeden toprağa ne dikersen dik, kolay kolay yaşam geri gelmez.
Ekosistem ne zaman ayağa kalkar?
Maalesef biraz uzun. Bazen on yıl, bazen otuz… Ekosistemin toparlanması zamana, iklime, yangının şiddetine, yanan türlere ve insan etkisine bağlıdır. Kuşların yeniden ötmesi, böceklerin yuva yapması, çiçeklerin yeniden açması, hepsi teker teker geri gelir. İşte bu dönüşü hızlandırmak için doğru zamanda, doğru yöntemle ve yerel türlerle müdahale etmek gerekir.
Bir çam ormanının doğal döngüyle toparlanması 10-15 yıl sürebilirken, makilik alanlar 3-5 yıl içinde yeşerebilir. Ama bu, her şey kendi hâline bırakıldığında geçerli. Beton dökülürse, otel yapılırsa, o ekosistem bir daha geri gelmez.
Peki ya biz ne yapabiliriz?
Orman yangınlarından sonra atılacak en büyük adım, aceleyle değil bilgiyle hareket etmek. İşte bize düşenler:
- Fidan kampanyaları yerine bilinç kampanyalar başlatmak.
- Gönüllü ekoloji eğitimi alınabilir, yayalım. Toprağın, iklimin, ormanın nasıl çalıştığını öğrenelim.
- Yangından önce koruma çalışmalarına destek verelim. Temiz enerjiye geçiş, sigara izmaritlerinin ormana atılmaması, cam şişelerin doğaya bırakılmaması gibi çok basit ama hayati önlemlerle.
- Yanan alanları takipte kalalım ve bu alanların imara açılmasına karşı ses çıkaralım. Bu alanlar rant değil, iyileşme alanıdır. Elverişsiz değil dinlenmeye ihtiyacı olan alanlardır. Kamuoyu tepkisi büyük olursa ve yetkililer üstlerinde sürekli bir göz hissederse ranta cesaret edemez.
- Yerel sivil toplum kuruluşlarını destekleyelim. Onlar o bölgeyi, o ekosistemi ve o canlıları bizden iyi tanıyor olabilir.
Orman yangınları doğaya zarar verdiği kadar bizim içimizde de bir şeyleri yakıyor. Ama o küllerden yalnızca orman değil, biz de yeniden doğabiliriz. Doğaya kulak vererek, toprağın zamanını tanıyarak kendimize yeni bir yol açabiliriz. Tecrübelerden ders çıkarırsak bugünlere bir daha dönmemize gerek kalmaz.