Yaratıcı Yaşam Hamlesi Olarak Zaman

Hakiki zaman, hareket ve oluş halinde bulunulan bir aksiyon, somut ve canlı bir realitedir. Zaman kavramı üzerine düşünmek ister misiniz?

Hakiki zaman olarak adlandırılan hareket hali, saat kadranına veya takvim sayfalarına hapsedilemeyen, boş ve soyut bir kavrayıştan öte her anı farklı oluşlarla belirlenen daimî bir değişme, durmayan bir oluş halidir; hakiki zaman, hareket ve oluş halinde bulunulan bir aksiyon, somut ve canlı bir realitedir.


Zaman üzerine düşünmek veya ona yönelik soru sormak zordur, onu açıklamaya veya kavramaya çalıştıkça dile gelmeyen bir tanımlama çabasına girilmesi de bundan kaynaklanır. Peki modern yaşamı ve gündelikliğimizi kavramamızı sağlayan zaman, çok farkında olmasak da neden hala bizleri rahatsız ediyor? Neden ona yetişmeye çalışıyoruz ve hepimiz aynı şekilde algılayamıyoruz? Yetişebileceğimizi düşünerek bu mefhuma olması gerektiği gibi mi yaklaşıyoruz yoksa ölüme yazgılı oluşumuz mu zamanı kontrol etme isteğimizi çağlar boyu canlı tutuyor ?

Bilinen tarih boyunca birçok düşünür zamanı kendi perspektifinden ele almış ve her bir düşünür bir diğerinden farklı bazı çalışmalar ortaya koymuştur. Henri Bergson, bu düşünürler arasında yer alan önemli bir isim olmakla beraber idealist felsefenin Fransa'daki temsilcisi olarak tanınmıştır. Süreç felsefesi olarak da ele alınan yaklaşımı, pozitivizm tarafından oluşturulan bilimsel perspektife karşı olan duruşunu yaşam odaklı bir çıkış noktasından ele alabilmesine imkân tanıdığı için kuvvetlendirmiştir. Bergson, düşün hayatında bilimsel bilginin, asıl bilgi kaynağı olmadığını, sezginin de bilgi kaynağı olabileceğine yönelik bir perspektifi gözler önüne sermiştir. Bilimsel bilginin, yaşamın dinamik özüne yönelemeyeceğine dair çalışmaları, birçok akımı ve düşünürü etkilediği gibi Türk modernleşmesine ve Türk edebiyatına dair de oldukça kuvvetli bir etki bırakmıştır. Bu bağlamda Bergson'un zaman konusuna yaklaşımı ve kavrayışı bütüncül bir dinamizm içermekle beraber pozitivizme yönelik eleştirileri de barındırmaktadır.

Zamana dair düşünmeye başladığımızda onu lineer bir bir akış içerisinde geçmiş, şimdi ve gelecek'ten ibaret olan ardışıklık durumu olarak nitelendiririz. Bu şekilde zamanı basit bir şekilde doğrusal olarak nitelendirebiliriz çünkü hem ölüme olan yazgımızda doğumdan ölüme doğrusal bir şekilde yol alırız hem de modern dünyanın tasviri öncüllük, ardışıklık veya öncelik/sonralık gibi tanımlamalarla ölçülebilir, tasarlanabilir ve kontrol edilebilir kavram setlerine uyum sağlarız. Ancak doğrusal da olsa bir akış halinden bahsederken ölçmek, kontrol etmek veya yönetmek gibi pozisyonlar denkleme dahil edildiğinde aslında akışı sabitlemeye yönelik bir girişim olduğunu fark etmek önemlidir. Bu yüzden zamanı ölçmek veya zamanı harcamak, geçirmek gibi kullanılan belirsiz eylemler zamanın ne olduğuna dair düşüncelerin çeşitlenmeden belirli bir perspektife hapsolmasına neden olur.

Zamanın alışılagelmiş düşünce biçiminde doğrusal bir harekette akış halinde olduğu ön kabulü, objektif olarak zamanın ölçülmesi ve subjektif olarak, zamanın hissedilmesi yani bir şuur halinden bahsedilmesidir. Bergson'un zaman kavrayışında tarif ettiği şuur halleri subjektif olarak idrak edilebilen bir hareket halidir. Hakiki zaman olarak adlandırılan hareket hali, saat kadranına hapsedilemeyen boş ve soyut bir kavrayıştan öte her anı farklı oluşlarla belirlenen daimî bir değişme, durmayan bir oluş halidir. Hakiki zaman hareket ve oluş halinde bulunulan bir aksiyon, somut ve canlı bir realitedir. Dolayısıyla hakiki zaman, bir diğer anlamı ile yaşanan zaman, şuur hallerinin durmaksızın akışı, daimî oluş ve değişimleridir. Şuur hallerinin birbirindeki iç içeliği tam olarak geçiş anlarının tespit edilemediği, bir halin içerisinde bir diğer halin oluşmaya başlaması, durmaksızın devam eden bir değişme ve dönüşme halidir. Hakiki zaman şuur halleri iken, söz konusu şuur da aynı anda hem tek hem de çokluk halidir. Teklik ve çokluk'un aynı minvalde şuurun özünde bulunması, şuurun dolayısıyla da zamanın doğasının ölçüye, kontrole veya hesaplanmaya karşı direnmesini gerektirir. Gerçek zaman ölçülemezdir çünkü parçalanamazdır. Hakiki, yaşanan ve somut zaman şuurun bir oluşu ve yaratıcı bir tekâmüldür.

Zamanın akış halindeki sürekliliği, subjektif olarak sezgi ile kavranabilen üst üste, iç içe birleşen geçmiş tecrübelerle kavranabilir. Söz konusu kesintisiz süreklilik hali subjektif bir içkinliğe bağlı ve bilinçle anlamlandırılır. Şuur hallerinin birbiri içinde eriyerek geri dönülemez bir ardışıklığa tabii olması bölünmez bir sürece işaret eder. Saf zaman olarak kavranabilecek olan süre/duree, geçmiş ve şimdi arasındaki kesintisizliğe dayalıdır. Anların iç içeliği, doğrusal olmayan spiral hareketi, akış içinde birbirinde oluşması hakiki zamanı heterojenleştirir. Ancak heterojen zamanın karşısındaki homojen zaman ise eşit aralıklarla lineer bir doğrultuda ölçülebilen, saate ve takvime hapsedilen bu halde de mekânlaşan zamandır. Sabit ve hareketsizdir; objektifleştirilen ve herkesi zamanın durağan mekânında eşitleyendir. Kesintisiz sürelerden meydana gelen ve subjektif tecrübe ile kavranabilen heterojen zamanın mekânsallaşması homojen zamandan insan tecrübesinin ayrıştırılmasıdır. Mekânik zaman ile birey, tecrübelerinden arınarak yaşadığı bir saat dilimini yalnızca geçmişinden geleceğine akan bir mekânsallık olarak ele alabilir.

Modernite tecrübesi ile berber mekâna hapsedilen zaman, statik bir yapı halindedir. Eşzamanlılığın tecrübesi olarak ölçülen zaman, insan tecrübesinden yalıtıldığında hafıza, tecrübe, özgürlük, özgüllük ve gelecek imkânı, belirli bir determinizme koşut olarak sunulmaktadır çünkü mekânik zamanda harcanan süre bir süreç olarak ele alınır. Geçmişten geleceğe, şimdiye uğrayarak gidilen bir yol gibi durağan bir akış hali yaratılır. Ancak Bergsoncu gerçek zamanda her an bütün geçmişin yükünü taşır, geçmiş başka bir geçmişle iç içedir ve her bir geçmiş bir diğerine katılarak çığ gibi ilerler; bu ilerleme geleceği de içinde barındırır çünkü lineer bir akış söz konusu değildir. Yaratıcı hareketin her türlü imkânda mümkün olabilmesi, yaşamın kontrol altına alınmama hali ile yakından ilişkilidir. O halde yaşamın kontrol altına alınmama hali, zamanı mekânsallaştırmaktan kurtararak ona gerçek anlamı, bir şuur hali ile yaklaşmaktan geçebilir. Yaşama yönelik akılcı tahakküm, varoluşun her anının bilimin nesnesi olmasına yönelik bir adımdır. Bu durumda matematiksel zaman görüşü dünya tecrübesinin canlı, dinamik ve yaratıcı yaşam hamlesinden kopuklaşmasına neden olarak dünya tecrübesini doğrusal ve mekanikleştirerek bir araştırma nesnesine dönüştürmeyi başarmıştır. Yaşamın tecrübesinde mekânikleşen bireyler olarak bizler, özgül şuurun sürekliliğinden çıkarak, mekânsal zamanda durağan bir gündelikte, tekdüze bir biçimde yaratımdan, hareketten ve oluştan yaratılmışızdır. Ancak gerçek zaman dinamiktir, subjektif bir tecrübeyi barındırır ve sürekli bir yaratım halidir.

Yaşamın sahih tecrübesine sahip olan insan yaşamı ise herkes için bir sanat alanıdır. O halde, sanatkârı olduğumuz hayatımızın anları için de aynı şey söylenebilir:

"Her bir an, her bir yaratım hamlesi; bir tekâmüldür."