İnsan Olmak

Anda kalabilmek adına.

İnsanın varlığı milyonlarca yıldır sürmektedir.  İnsan, “homo sapiens” türünün ortaya çıkmasıyla oturma, ayakta durabilme ve diğer tüm eylemleri gerçekleştirmeye başlamıştır. İnsan, varlığı sebebiyle düşünebilen canlıdır. Yaşadığımız dünyaya belli anlamlar yüklemeyi, olaylar üzerine tepkiler vermeyi bilişsel olarak öğrenmişizdir. Varlığımızın özünde hep bir mücadele, ölüm korkusu aynı zamanda hayatta kalma çabası ve hayatı yaşamaya çabalamak var. Bunlara kaygılarımız, arzularımız, hırslarımız da eşlik ediyor. Bütünsel olarak hem en basit hem de en karmaşık yapıya sahip canlılarız. İnsanı araştırma eylemi hep devam etmekte. Peki ya insanın kendine verdiği değer, özen olması gerektiği gibi mi? Pek sanmıyorum. Yaşanılan hayatı ne ölçüde yaşamayı biliyoruz? Kendimize ne gibi ölçütler, sınırlar koyuyoruz? En önemlisi şu anı yaşayabiliyor muyuz?

Geçmiş ya da gelecek. İkisinin de bir anlamı yok aslında. Önemli olanın anda kalabilmek olduğunu ne zaman fark ederiz? Geçen zamanı geri getiremeyiz ya da bir anda yıllar sonrasında var olamayız. Neden “şu anın” elimizden kayıp gitmesine izin veriyoruz ki? Anda kalamadığı için aslında insan huzursuzdur. Varlığımızı bile yeteri kadar gerçekleştiremiyoruz bu yüzden. Planlarımız, hayallerimiz, isteklerimiz bunlar eyleme döküldüğünde anlamı olan şeyler. Bunları yıllar sonrasına, şunu bir halledeyim de diğerini şu zaman yaparıma dönüştürdüğümüzde ne anı yaşayabiliyoruz ne de bu arzularımıza kavuşabiliyoruz. Tabiki hayat sadece doğaçlama yaşanmaz fakat ertelemeye de gelmez. Burada kilit noktanın “denge kurabilmek” olduğunu geç olmadan fark ettim diyebilirim. Dengeyi kurabilmek hayat kalitemizi büyük oranda artıracaktır. Kendi içime döndüğümde bu dengenin zaman zaman şaştığını fark ediyorum. Ama en azından kendimi şu şekilde rahatlatıyorum: denge bozulsa bile bir şekilde doğruyu bulacaktır. Dengemizi koruyabilmek adına.