Bilgi Güç müdür?

İnsanlığın ortaya çıktığı günden bugüne elde edilen deneyimler ve üretilen bilgiler. Peki ya bunlar "güç" olarak ifade edilebilir mi?

Günümüzde yaygın olarak her toplumda bilgi yüceltmesi ile karşılaşabiliriz. En basit haliyle insanların 'kitap oku!', 'git bir şeyler öğren' şeklinde tasavvur ettikleri özünde bir bilgi yüceltmesini barındırır. Kitap elbette okunmalı. Ancak kitap okuma konusunda daha seçici olunmalı. 'Herhangi bir kitap', sizi büyüye inandırabilir, metafiziksel nesnelerin varlığı hususunda sizi ikna edebilir. İnanış üzerine yorumlar getiriyor olabilir, siz fark etmeden inancınızı dönüştürebilir. Belki de sizi düşünmekten alıkoymaya çalışıyor da olabilir. İnsanların durağanlaştığı, tek tipleştiği 'bir ütopya', kim bilir belki sizi ikna edebilir. Okunacak kitapların sayısından ziyade içeriği çok daha değerlidir.
Doğanın bir parçası olan insan, topluluk halinde doğanın geri kalanını dönüştürmeye çalışırken zihinsel faaliyetlerde bulunur. Elbette, bütün faaliyetlerde olduğu gibi zihin ve beden ayrışmaz bir biçimde birlikte kullanılır. Zihnin işlevi, tasarım yapmak, gerçekliği anlamlandırmak, insani ve doğal olan arasında bağlantı kurmak, nedensellikleri ve zorunlulukları kavrayarak dönüştürme üzerine düşünmeyi mümkün kılmaktır.
Zihin ve beden, deneyim aracılığıyla bilgi üretir. Günümüzde önemini görece yitirmiş görünse de tarih boyunca bu bilgiye kimin sahip olduğu oldukça önemli görülmüştür. Zihin ve beden arasındaki ayrışmanın ortaya çıkmasının ardından zihinsel faaliyette bulunanlar ya da felsefe yapanlar kimi zaman Tanrı vergisi özelliklerle donatılmış kimi zamanda yalnızca dahilerin yapabileceği bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bilgiyi zihinsel faaliyet ile elde edenler de toplum katında yüceltilmiştir. Örneğin, Ortaçağ'da şifayı kilise dağıtır ve ruhbanlar (rahipler,psikoposlar vs.) bu anlamda yüceltilir. Yine günümüzde Anadolu'da da insanlar,özellikle çocukları için, "bela" ile karşılaştıklarında köyün imamına veya en yaşlısına gitmeyi tercih etmelerinin ardında binyıllardır süregelen bir yapılageliş vardır.

Bilgelik ve Güç arasındaki ilişki pek çok deyişe konu olmuştur. İbrani kutsal metinlerinde “bilge güçlü olur, bilgi sahibi gücünü artırır" ifadesi yer almış, Francis Bacon'ın Ipsa scientia potestas est (Bilginin kendisi güçtür) sözü sonraları çokça tekrarlanmıştır. Oysa bilginin tek başına bir güç olmadığını, bilgi sahibinin gücünü artırırken toplumun yapısından faydalandığını, tahakküm ilişkilerinden faydalandığını göz ardı etmememiz gerekiyor.

Kısaca, bilginin başlı başına bir anlam ifade etmediğini, bilgi sahibininde bilgi edinimi sürecinde çok farklı zihinsel faaliyetler içerisinde bulunduğunu göz önünde bulunduralım. Özellikle sosyal bilgiler, kişiden kişiye epey farklılık gösterir. Çünkü birey kendine ilişkin veya topluma ilişkin değerlendirmeler yaparken o toplumun bir parçasıdır. Tarih, sosyoloji, siyaset gibi alanlardaki bilgileri değerlendirirken bunu unutmayalım.
Önemli olan bilgi değil, bilginin nasıl işlendiğidir. Son olarak, bilgiyi manüpile etmekte, bilgi edinmek kadar kolaydır. Siz, siz olun her zaman "gerçeğin" arkasındaki gerçeği arayın. Platon'un mağara alegorisinde olduğu gibi yalnızca gölgelere bakınmayın, o gölgelerin sahiplerini aramaktan yani gerçeği aramaktan hiçbir zaman çekinmeyin ve korkmayın.