Yarım Kalan Düşler
"Geç kalmışlık, yitip giden anların ruhumuza bıraktığı ağır bir izdir."
Yağmurlu bir İstanbul sabahında, kahve fincanına sarılmış pencerenin önünde duruyorum. Yağmur damlaları, camda ince bir perde gibi süzülüyor ve içimdeki hüzünle birleşiyor. Birkaç yıl önce bu manzarayı izlerken hayallerimin peşinden koşan bir genç kadındım. Şimdi ise, zamanın geçip gittiğini, hayallerin sadece uzak birer anı olarak kaldığını hissediyorum. İç çekiyorum, düşüncelerim geçmişe doğru savruluyor. Üniversitede okurken kurduğum büyük hayaller vardı: Dünyayı gezmek, farklı kültürlerle tanışmak, kendi romanımı yazmak. Oysa şimdi, sıradan bir işte çalışıyorum ve her gün aynı rutini tekrarlıyorum. Hayatımın en verimli yıllarını, bir an bile durup düşünmeden akıp giden zamanın peşinde kaybettim. Bir fincan daha kahve dolduruyorum kendime. Belki de yapmam gereken, geçmişi bırakıp bugüne odaklanmak. Fakat içimdeki boşluk hissi, zamanın acımasızca geçtiğini, hayallerin birer birer sönüp gittiğini hatırlatıyor. "Geç kaldım," diye düşünüyorum. "Her şey için çok geç kaldım." Dışarıda yağmurun altında hızla yürüyen insanlara bakıyorum. Her biri, kendi hikayesinin kahramanı, ama o hikayeler de zamanın acımasızlığına karşı koyamıyor. Yağmur, sanki geçmişin tüm anılarını yıkayıp temizliyor. Ama bazı izler, ne kadar uğraşsam da silinmiyor. İçimdeki geç kalmışlık hissi, bir türlü yok olmuyor. Kahvemden bir yudum alıp masaya oturuyorum. Belki de yapabileceğim tek şey, bugünümden bir gelecek yaratmak. Geçmişe takılıp kalmak yerine, küçük adımlarla da olsa hayallerime yeniden sarılmak… Ama nasıl? Bu kadar zaman geçmişken, nereden başlayacağımı bile bilmiyorum. Yağmur dinmiş, gökyüzünde beliren gri bulutlar arasında bir parça mavi görünüyor. Bu mavilik bile içimdeki karamsarlığı dağıtamıyor. Geç kalmışlık hissi, beni geçmişe bağlayan bir zincir, ama geleceğe uzanan yolun açık olup olmadığını bile bilmiyorum. İçimde küçük bir kıvılcım yanıyor, fakat sönmeden önce bile içimi burkan bir umut kırıntısı. Ayağa kalkıyorum, derin bir nefes alıyorum ve masanın üzerindeki defteri elime alıyorum. Kalemi usulca elime aldığımda, içinde yıllardır uyuyan kelimeler uyanmaya başlıyor. Her satırda, her kelimede, geç kalmışlık hissi biraz daha azalıyor gibi. Ama biliyorum ki, bu his hiç kaybolmayacak. Hayatımın her anında, bir gölge gibi peşimde olacak. Gelecek belirsiz, ve bu belirsizlik içimi kemirmeye devam ediyor. Belki de her şey için gerçekten geç.