Yaşam Gecenin Konusudur

Gündüzlerimiz “hayatta kalmaya” çalışmakla geçer. Geceleri yaptığımız ise “yaşamaya” çalışmaktır.

Gündüz Vassaf – Geceye Övgü

 

“Tarih boyunca bize, tüm kültürlerde, karanlığın kötü güçlerle ilişkili olduğu öğretildi. Gece insanlarından, geceyi yaşayan, gecede yaşayan insanlardan korkmamız gerektiği anlatıldı. Oysa gündüz ve gece kişileri aslında aynı kişiler. Gün ışığı içimizdeki teslimiyetçiliği ortaya çıkarır, ama geceleri kendimizi özgür hissederiz. Düzen güçleri bizi, geceden, özgürlükten kaçınmaya koşullandırmışlardır.” -Gündüz Vassaf

Gündüz Vassaf, Geceye Övgü yazısında; gecenin felsefesini, tarihini, kültürünü ve siyasetini ele alır. Gecenin insan hayatındaki önemini ve değerini vurgularken, günün baskıcı ve sıkıcı yönlerine eleştirel bir bakış atar. Aynı Nietzsche’nin de geceden bahsederken; düşüncelerin derinleştiği ve sorgulamanın arttığı bir zaman tanımındaki gibi bir görüş hakimdir bu yazıda da. Vassaf, gündüzleri düzenin ve düzen güçlerinin köleleri olduğumuzu, ayakta kalmamız içinse, gecenin umuduna ihtiyaç duyduğumuzu söyler. İşlerimizle, sorumluluklarımızla, okullarımızla dolup taşan günlerin ardından evimize gelip, atıştırmalıklarımız kucağımızda, filmimiz karşımızda pineklemek, kaç kere güne tahammül etmemize yardım etmiştir kim bilir. Belki de bu yüzden geceleri kendimizi daha iyi hissederiz. Çünkü gece bize özgürlüğü, hayatı hatırlatır: Kitaplarımızı o zaman okur, sinemaya, tiyatroya, müzik gösterilerine o zaman gideriz. Çıplak vücutlar gecelerindir, aşk gecelerindir. Çünkü gündüzlerin mantık hapishanesinden geceleri çıkarız.

Geceye Övgü’nün sağladığı en güzel farkındalıklardan biri de; iş günü süresince tutsak oluğumuzu ne kadar da içselleştirdiğimiz üzerinedir. Bunu öyle kabullenmişiz ki, iş dışı saatlerimizden “serbest zamanımız” diye söz ediyoruz der. Serbest saatlerin tam tersi ise hemen hepimizin işte olduğu gündüzlerdir. Gün boyunca istediğimiz gibi tuvalete gitme özgürlüğüne dahi sahip değilizdir. Gündüzlerimiz “hayatta kalmaya” çalışmakla geçer. Geceleri yaptığımız ise “yaşamaya” çalışmaktır. Ve tıpkı geceyle gündüz arasında olduğu gibi, bu iki kavram arasında da dağlar kadar fark vardır.

Gece olduğunda, artık en azından bir on saat boyunca bizden beklenen bir şey olmayacaktır. Yapma zorunluluklarımızın arka plana geçtiği gecede, artık biz ön plandayızdır. Yapmak istediklerimizle, düşünmek istediklerimizle, hissetmek istediklerimizle birlikteyizdir. Yediğimiz yemek bile, sabah aceleyle koştururken, yolda yediğimiz poğaça gibi değildir. Vassaf da, fast food dediğimiz şeyin gündüze egemen olan baskıcı güçlere ait olduğunu söyler. Gece ise istediğimizi yapıp, istediğimiz kadar süreye yayarak yemek yeme özgürlüğümüz vardır. Yazarımızın da dediği gibi: “Yaşamın anlamı” gece duyumsanıp sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam, gecenin konusudur.