Yaşamın Sonunu Tartışmak: Ötanazi Üzerine Bir Bakış

Kişinin kendi ölümünde söz hakkı var mıdır?

Ötanazi, Antik Yunanca kökenli "İyi Ölüm" anlamına gelen "Eu" ve "Thanatos" kelimelerinin birleşimiyle türetilmiştir. Hippokrates'in yeminine dayalı eski tıbbi etik prensipleriyle bağlantılıdır. Modern ötanazi tartışmaları ve görüş ayrılıkları 20. yüzyıl ortalarına kadar belirginleşmiş; tıbbi teknolojinin gelişimi, karmaşık yaşamı sürdürme tedavileri ve hasta hakları gibi faktörler ötanazi konusunu öne çıkarmıştır.

Ötanazi, bir kişinin yaşamını bilinçli bir şekilde sonlandırmak amacıyla, genellikle tıbbi müdahale veya ilaçlar kullanarak, acı veya çektiği diğer zorluklar nedeniyle yaşamını sürdürmekte zorlandığı durumlarda uygulanan bir yöntemdir. Ötanazi, hastanın talebi üzerine (gönüllü ötanazi) veya hastanın rızası olmaksızın (istenmeyen ötanazi veya aktif ötanazi) gerçekleştirilebilir. 

Ötanazi; etik, felsefi ve dini boyutlarıyla hâlâ tartışılan bir konu olmaya devam ediyor. Ötanazinin kişinin kendi ölümü üzerinde söz hakkına sahip olması gerektiğini savunanlar, bireyin yaşama hakkının yanı sıra ölüm hakkının da olduğunu dile getiriyorlar. Birçok ülkede yasal bir hak olarak tanınan ötanazi, doktor onayıyla gerçekleşebiliyor.

Felsefi açıdan ise, Platon'un yaşam ve ölüm arasında tercih yapma konusundaki düşünceleri de bu tartışmaya katkı sağlıyor. Platon'a göre, ölüm hakkı sadece tedavi edilemez bir hastalığa yakalananlar veya sürekli bir sakatlıkla mücadele edenler için geçerlidir. Stoacı filozof Seneca'nın ölümü yaşamla aynı doğal süreç olarak görmesi de bu konuda önemli bir perspektif sunuyor. Seneca'nın "Bineceğim Gemiyi, Oturacağım Evi Seçiyorsam, Ölümü De Seçmeliyim” sözü, bireyin ölüm hakkını kabul ettiğini gösteriyor.

Hukuksal bir düzenleme içerisinde ele almak tabii ki kendi nezdinde uygun kalmaz ancak kişinin onurunu zedeliyorsa, dayanılmaz acılar içerisinde bulunuyorsa, felçliyse veya tedaviye artık cevap vermiyorsa bireyin ötanazi konusu değerlendirilmesi gerekiyor. Bir birey yaşamını; dil, ırk, cinsiyet, aile gibi seçemediği faktörlerle var olurken, yaşamındaki olaylar sonucunda daha fazla devam edemeyeceği bir duruma geldiğinde, doktor kontrolünde ötanazi kullanarak kendi yaşamına son verebilmelidir. 

Son dönemlerde ötanazi ile ilgili olarak, yaşamın niteliğine odaklanan bir bakış açısı giderek daha fazla dikkate alınıyor. Bu bakış açısı, yaşam hakkının sadece fiziksel olarak hayatta kalmayı değil, aynı zamanda yaşamın anlamını ve kalitesini de içermesi gerektiğini vurguluyor. Kanser hastası bir bireyi ele alalım, artık tedaviye cevap vermiyorsa geriye sadece ölümü beklemek kalıyor. Peki gerçekten de bu kadar acıdan ve zorluktan dolayı ölümü beklemek tek çare olarak değerlendirilebilir mi? Ötanazi gibi bir imkân varken, birey kendi acısını dindirmek ve rahat bir ölümü kabullenmek çok daha kolay olacaktır.

Ben de bir bireyin yaşamının, yaşamayı hak eden bir nitelikte olması gerektiği düşüncesini savunuyorum. Aslına bakıldığında bu fikir ötanazi tartışmalarının özünü oluşturuyor. Ölüm, yaşam döngüsünün doğal bir parçasıdır ve bu sebeple sadece nefes almakla sınırlı bir yaşam, tam anlamıyla yaşam olarak kabul edilemez. Dolayısıyla ötanazi tartışmaları, bireyin hayatta kalma hakkıyla sınırlı kalmamalı, aynı zamanda yaşamın anlamı ve kalitesiyle de ilişkilendirilmelidir. Her bireyin yaşama hakkına saygı duyduğumuz gibi, ölüm tercihlerine de aynı saygıyı göstermeli ve bu tercihinde bir hak olduğunu savunmalıyız.