Yavru Vatan: KIBRIS

Gelin beraber Kıbrıs'ı yaşayalım.

Sürpriz bir eş tayini ile tanıştık Kıbrısla. Nasıl olur, ne yaparız derken işten ayrılarak attım kendimi adanın henüz tanımadığım Mağusa köşesine. Hayatımın en mutlu iki yılı bu ani kararla başladı. Kullanılmış eşyalar ve rumlardan kalma bir evde sahilin, denizin, güneşin ve telaşsız bir hayatın keyfini sürdüm. Kıbrıs'ta ilk yaşamaya başladığınızda ada insana pahalı ve işini erteleyen insanlarla dolu bir yer gibi geliyor. Ancak sonraları anlıyorsunuz ki insanlar sadece acele etmeden, hırs yapmadan sukünet içinde yaşıyorlar. Tüm yavaşlıklarının nedeni hayatın ne kadar geçici olduğunu gayet açık bir şekilde kavramış olmaları.

Ada küçük bir yer ancak ben size yine de bir haftadan az kalmamanızı tavsiye ederim. Girne'yi ve sahillerini, köylerini mutlaka görün. Birinci günü Girne ve etrafına ayırarak başlayabilirsiniz tatilinize. Girne Kalesi,  St. George Kilisesi ve limanı turlayarak başlayabilirsiniz. Alışverişi limana paralel caddesinden yapabilir pek çok yabancı çikolata tadabilirsiniz. Eğer vaktiniz kalırsa Mavi Köşk'ü gezmeyi ilk güne sığdırın derim. Girne ayrıca casino açısından da zengin. Gece Girne'deki otellerin casinolarında vakit geçirebilirsiniz.

İkinci gününüzü Karmi köyü ve Güzelyurt'ta bulunan Bella Pais manastırı, St Hilarion Kalesini ve Çıkartma Koyunu gezmek şeklinde planlayabilirsiniz. Bu arada adada toplu taşıma ve taksi kültürü pek yaygın olmadığından gelir gelmez havaalanından araç kiralamak çok mantıklı olacaktır. Ancak direksiyonların İngiliz usulü sağda olduğunu da gözden kaçırmadan araba kullanmak gerekmektedir.

Üçüncü gün Girne'ye oldukça yakın olan ancak sahil şeridine kıyısı bulunmayan Lefkoşa'yı ve tarihi merkezini görebilirsiniz. Burada en önemli eser Selimiye Camisi (St. Sophia Katedrali). Haçlılar döneminde inşa edilen katedralin yedi yüz yıllık bir geçmişi var ve Lusignan Hanedanı’nın idaresi sırasında ölen krallar da buraya gömülmüş. Kıbrıs Valisi Sinan Paşa tarafından yaptırılan Büyük Han, tipik Osmanlı mimarisi. Kumarcılar Hanı ve etrafındaki çarşı pazardan yine alışveriş yapabilir, Mardo'da dondurma yiyebilir ve Rum tarafına çıkış kapısı olan Lokmacı'nın önünde fotoğraf çekinebilirsiniz. Yine yakın tarihimize ışık tutan Barbarlık Müzesi ve şehitlikleri görebilirsiniz.

Dördüncü gün Gazimagosa'ya gitmek için yola çıktığınızda eğer Girne'ye bir daha dönmek istemezseniz bir hatta iki gece orada kalmanızı tavsiye ederim. Kapalı Maraş'ı ve savaşın bize bıraktıklarını mutlaka görmelisiniz. Karpaz Ulusal Parkı için bir gün ayırarak Kıbrıs'ın en ucuna kadar gidebilirsiniz. İskelede denize girebilir, Mağusa'nın altın kumunun tadını çıkarabilirsiniz. Ayrıca akşamları yine Bafra kısmındaki otellerin casinolarında eğlenceye devam edeblirsiniz. Salamis Antik kenti, Otello Kalesi ve Lala Mustafa Paşa Cami mutlaka görülmesi gerekenler arasında benim için. Kıbrıs'tan dönerken sevdiklerinize mutlaka Hellim Peyniri almayı unutmayın. Kıbrıs meyhanelerine bir akşam alkol almıyorsanız bile yemek yiyin ve eğlenceye katılın. Şeftali kebabından ve Kıbrıs'a has zeytinli ve hellimli ekmeklerden tadın. Yerli halkla sohbet edin, şivelerine bayılacaksınız. Alkol, sigara ve çikolatayı Türkiye'den oldukça ucuza alabilirsiniz ancak uçakla getirirken belirli bir sınır olduğunu unutmayın. Ceviz Macunu bir harika. Her markette bulabileceğiniz bir lezzet. Mağusa'da Otelle Kalesinin içinde Petek Pastanesine uğrayarak tatlılarından tadın. Çok seveceğinizden emin olduğumdan ada ile vedalaşırken yeniden görüşmek üzere diye ayrılın ki yeniden gidebilesiniz.