Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail'in Satranç Hikayesi

Bu yazımızda bir rivayete göre gerçekleşmiş olan Yavuz Selim ve Şah İsmail arasında geçen satranç mücadelesinden bahsedeceğiz.

Yavuz Sultan Selim henüz Trabzon’da şehzade iken Osmanlı’nın doğusunda bulunan bugünkü İran topraklarının sahibi Safevi devletini bir tehdit olarak görmüş ve payitahta sürekli olarak uyarılarda bulunmuştur. Fakat dönemin padişahı olan II.Beyazid ilerleyen yıllarda padişah olacak olan oğlu Yavuz’a göre daha barışçıl bir liderdir

Bir rivayete göre Şehzade Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’i daha yakından tanımak ve Acem diyarının durumunu öğrenmek için başkent Tebriz’e doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Safevi hükümdarı olan Şah İsmail’in satrançta çok maharetlidir ve namı dört bir yana yayılır. Henüz kimse yenememiştir veyahut ona olan korkudan dolayı yenmeye cesaret edilememiştir. Fakat en az Şah kadar Yavuz’da satranca meraklıdır. Acem diyarında yeterince bilgi toplayan şehzade Yavuz ardından Şah’ın sarayın kapısına varan şehzade Yavuz, Şah ile satranç oynama arzusunu iletir. İçeriye haber verilir ve Şah tanımadığı iddialı derviş ile satranç oynamak ister. Şah huzuruna çıkan dervişe;

- Derviş baba... Kanden gelür, kande gidersün? Diye sorar. Ardından Yavuz onun şivesiyle verir.

- Kazvin’den gelürem, şahımın mübarek cemalini görmekliğe gelmişem.

- Yollarda izlerde ne var, ne yoh?

-Şahımun ulu himmetü sayesinde her yirde eman, âsayiş ve seâdet olup, cümle kulların ferhundehaldur.

- Bu cevapların şahın hoşuna gitti, Benümle satranç oynamah dilürsen, garşuma geç!

Yavuz, ilk oyunda bilerek Şah’a yenilir. Ama ikinci oyunda Şah’ı mat eder.

- Bre Serseri Derviş hiç şah olanlar mat olur mu? Tutalum edebin yohmuş, sultanlara riayeti de mi bilmezsün? Diye çıkıştı. Yavuz, soğukkanlılıkla cevap verdi.

-Şahım, danışıklı oyundan evvel habarım olsa böyle etmezdüm.

Bu sözlerin ardından Şah İsmail çok kızar ve Yavuz’a tokat atar. Ardından onun yarım akıllı bir derviş olduğunu düşünür ve bir kese altın verip huzurundan gönderilmesini emreder. Huzurundan ayrılmadan evvel derviş kılığındaki Yavuz’un ağzından o meşhur beyit dökülür:


Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur

Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur

Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur

Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur


Şehzade Selim yediği tokatı unutmaz. 1512 yılında Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim olur. Sultan şehzadeliğinden beri büyük bir tehdit olarak gördüğü Safevi Devletine üzerine yürür. 1514 yılında Yavuz ordusu, Şah İsmail’in ordusuyla Çaldıran Muhaberesinde karşı karşıya gelir. Ve Osmanlı ordusu Safevi ordusunu mağlup eder. Ve Yavuz Şah’a mektup gönderir. Mektubunda attığı tokadın acısını savaşta onu mağlup ederek aldığını söyler. Ve mektubunu şu sözlerle bitirir” atacaksan tokadı böyle atacaksın. “

Bu hikaye gerçek midir yoksa değil midir bilinmez ama Yavuz'un yazdığı bu beyitler Divan Edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Şiirin kullanıldığı teknik divan edebiyatında vezni ahner olarak adlandırılmaktadır. Bu özellikle birlikte ilk kelimeleri yukarıdan aşağıda doğru okuduğunuzda aynı dizeyi vermektedir.


Sanma şâhım / herkesi sen / sâdıkâne / yâr olur

Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyâr olur

Sâdıkâne / belki ol / bu âlemde / dildâr olur

Yâr olur / ağyâr olur / dildâr olur / serdâr olur