Yazın En Mistik Gecesi: Kupala
Her yaz dört gözle beklenen o gün!
Yazın en uzun ve en sihirli gecesinde, doğa kendi döngüsü içerisinde yeni bir uyanışa başlarken, Rus kültürü ve mitolojsinin kadim enerjisiyle dolup taşan Kupala'nın büyüsüne adım atmaya hazır olun!
Kupala, Vaftizci Yahya'nın doğum günüyle ilişkilendirilmiş olsa da, kökeni pagan geleneklerine dayanan bir yaz gündönümü festivalidir. Hristiyanlığın kabulünden önce yılın en kısa gecesi olan 21 Haziran'da kutlanırken, günümüzde 7 Temmuz'da Rusya ve diğer Slav ülkelerinde coşkuyla kutlanmaya devam etmektedir.
Doğaya, gücü ve bereketiyle hayat veren güneş ile özdeşleştirilen Kupala, Rus mitolojisinde bereket tanrısı olarak da bilinir. Etimolojik olarak "kaynamak, tutkuyla istemek" gibi anlamlara gelirken, çağdaş Rusçada "yıkanmak, suya girmek" gibi anlamlara da sahiptir.
Bu kutlamanın en dikkat çekici yanı, yakılan büyük ateşler. Güneşin batmasına yakın veya sabaha doğru yakılan bu ateşin sihirli bir arındırma gücüne sahip olduğuna inanılır. İnsanlar kötülüklerden, hastalıklardan arınmak; bereket, şans, sağlık gibi iyi dilekler tutarak yakılan bu ateşin üzerinden atlarlar. Kim daha yüksek atlarsa onun daha mutlu ve şanslı bir dönem geçireceği düşünülür.
Ülkemizde kutlanan Nevruz Bayramı'na bu noktada çok benzer olsa da, Slavlar ateşi toprağa değil güneşin gücünü yansıtması adına tekerlek, çember gibi dairesel nesneler üzerinde yakarlar. Bu ateşin üzerinden el ele atlayan bekar çiftlerin dünya evine gireceklerine inanılır. Bu ateş ne kadar yüksek ise, o senenin daha bereketli geçeceği düşünülür. Ateşin çevresinde el ele tutuşulup danslar edilir, koro halinde şarkılar söylenir.
Genellikle bir nehir, göl ya da deniz kenarında yapılan bu etkinlikte, ateş yakıldıktan sonra şarkılar eşliğinde topluca suya girilir. Bu eylem hem fiziksel hem de ruhsal olarak bir arınma amacıyla yapılır. Ayrıca, anneler hasta çocuklarının kıyafetlerini suyla temizleyerek şifa ve sağlık dilerler. Bu coşkulu ritüeller doğanın gücüne olan derin inancı yansıtır.
Çiçekler ve otlar ise, bu geceyi tamamlayan vazgeçilmez unsurlardır. Özellikle, Perun'u simgelediğine inanılan eğrelti otunun, sadece bu gece çiçek açtığına ve bu çiçeği bulan kişiye olağanüstü güçler bahşedileceğine dair bir inançlar vardır. Ayrıca o gün kötü ruhlardan korunmak amacıyla evlerin kapılarına dikenli bitkiler de asılır.
Ateşli kutlamalar başlamadan önce herkes, kendine özel bir "Kupala Çelengi" hazırlar. "Kupala tacı" olarak da bilinen bu çelenkler, renk cümbüşüyle göz kamaştırır. Genellikle taze dallar ve çiçeklerden yapılan bu çelenklerin bir kısmı tedavi amacıyla saklansa da, genellikle suya bırakılarak ilerleyişi izlenir. Bu ritüel esnasında batan çelenk sahiplerinin ilişki veya evlilik konusunda kötü şansa veya bir engele sahip oldukları düşünülür.
Bu özel gecede hem ateşin sıcaklığında hem de suyun serinliğinde birleştirilen arınma ve yenilenme ritüelleri; doğayla ve kendimizle yeniden bağ kurmamıza olanak sağlayarak Kupala'yı mistik bir şölen haline getirir.