Yeni Nesil Sokak Stili
Londra bazlı başlayan yeni nesil sokak stili akımı sürdürülebilirlik ve geri dönüşün gibi çevresel kaygıları dışavuruyor.
Özellikle Londra'da başlayan ve ardından dünya çapında da yayılan yeni nesil sokak stili kaykaycılıktan ilham alıyor, beraberinde sokakların kontrol edilemezliğini ve çeşitliliğini de getiriyor. Bu yeni nesil sokak stili biraz el işine biraz da put kırıcı özelliklere sahip. Her ne kadar dünyanın en prestijli moda okulu olan Central Saint Martins'in yuvası olsa da Londra'da sokak stili katı bir estetikten öte tavır ile şekilleniyor.
Muhtemelen diğer akımların hepsinden fazla Punk'a benzediği söylenebilir. Tıpkı önceki jenerasyonların ellerine bir gitar alıp çalmaya başlamaları gibi genç tasarımcılar ellerine bir dikiş makinası geçirdikleri gibi dikmeye başlıyorlar. Moda ve dizayn dünyasına girişleri saf ilhamdan geliyor, zorunluluktan veya parasal amaçlardan değil. Belki de kaykay yaparken dizlerini yırtmışlardır ve böylece baskı yapmaya başlarlar veya Youtube'da eğitici videolar izleyerek nasıl dikiş dikildiğini öğrenirler ve böylece modaya durumsal bir girişleri olur. Fakat Punk'larsa bile, alışık olduğumuz şekilde Punk değil. Çok daha geniş ve çok daha az indirgeyici bir şeyi temsil ediyorlar, bir estetik değil, itici bir güç. Sokak stili ile özdeşleştikleri veya benzer yargıları taşıdıkları için değil yalnızca spor stil sahibi oldukları için görünüşte benzerlik taşıyor.
Bu noktada hypebeast modası gibi sokak stilinin maço bir tekrarı olmadığı ayrımına varmak önemli. Yeni nesil sokak stili geri dönüşüm, ikinci el ve yeniden kullanma ile alakalı. Elde yapılan, zanaatkar ürünlere yoğunlaşmakla beraber bunu politik bir başkaldırı olarak görmüyorlar. Dairesel bir ekonominin parçası olarak sürdürülebilirliği canlandırıyorlar. Bahsedilen tasarımcılar katı bir şekilde tek bir türe dair tasarımlar yapmıyor, aksine olmadıkları şeyler üzerinden bir araya geliyorlar.
Elbette ki pandemi ile ellerine geçen boş zaman da burada önemli bir faktör. Diğer yandan burada söz konusu olan bir pandemi oluşumu değil, pandemi ile paralel gerçekleşen bir oluşum. Moda endüstrisine kariyer sahibi olma önünde olan bariyerleri ve endüstrideki elitizmi vurgulayan bir hareket. Bir yandan da yıllar boyunca birçok farklı sanat dalında hüsran sonrası ipleri eline alma şeklinde gerçekleşen başkaldırının da bir tür devamı. Ötekilikten yaygınlığa geçiş, partiye arka kapıdan sızarak giriş yapma durumu.
Yaptıkları aslında insanlara sürdürülebilirlik ve öz bilinçlilik mesajını yayma ve bu yayım üzerinden çağdaşları ile bağ kurma şeklinde özetlenebilir. Bir tür görsel anarşi veya sesli ruhsallık gibi. Nedeni de bu çevresel ve bireysel kaygıların içinde yaşadığımız toplumdan dolayı belli bir sınıf içinde doğal olarak gelişiyor, diğer yandan büyük şirketler ve somut değişim gücünü elinde tutanlar tarafından görmezden geliniyor olması. Bahsedilen akım zengin olma amacıyla başlamadı, en başından beri bu moda markaları bir dışa vurum olarak varolageldi.
Tam da bu yüzden bir alt kültür olarak başlayıp gençler arasında hızla yayılan bu akım aslında yaratıcılığın samimiyeti ve bir işi kendin yapmaya karar verdiğin zaman önünde açılan kapılar ve olanakların çokluğu hakkında kalpleri ısıtan bir hikaye. Eğer Punk'ı bir estetik yerine bit itici güç olarak kabul edersek, yeni nesil sokak stili aslında onu da yeniden kullanıyor. Bir yandan da moda, sokak stili ve sürdürülebilirlik hakkında bildiğimizi sandığımız şeyleri ve bu terimleri içine oturttuğumuz çerçeveyi sorguluyor ve sorgulatıyor.