Yeni Uluslararası Sistemde Rusya Kutup Olabilir Mi?

Soğuk Savaş Sonrasında Rusya'nın Uluslararası Sistemdeki Yeri

Rusya tarihsel geçmişinde uluslararası sistemde kutup ülkelerden biri haline gelmişti. Peki günümüzdeki Rusya için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Bu sorunun yanıtını verebilmek için geçmiş dönemlerde yaşanmış olayları incelemek bizi daha doğru bir sonuca ulaştıracaktır. 

II.Dünya Savaşı galipleri (Birleşik Krallık Başbakanı Wİnston Churchill, ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt, SSCB Başkanı Josef Stalin Yalta Konferansında)


II.Dünya Savaşı sonrası Almanya’ya karşı büyük bir başarı elde eden SSCB, ABD ile birlikte süper güç olarak görülmekteydi. Özellikle Soğuk Savaş döneminde keskin iki ayrı kutup olarak tarihteki yerlerini almışlardı. SSCB’nin o dönemde uluslararası sistemde kutup ülkelerden biri haline gelmesinin nedenlerinden biri Almanya’nın yayılmasının durdurulabilmesi için iyi anlaşamayan ülkelerin bile SSCB’ye ihtiyaç duymasıydı. SSCB’nin ilk yükselişi böyle başlamıştı. Almanları bozguna uğrattıktan sonra komünizm hareketlerini tüm kıtalara yayma isteği ile hareket etmiş ve bu bakımdan bir sürü yeni ittifak bulmuş, birçok yeri de savaş sonrası durumu kullanarak kendi topraklarına katmıştı. Özellikle Almanya’nın doğusuna sahip olmasıyla artık Avrupa’nın kilit merkezlerinden birine de ulaşmış durumdaydı. Avrupa’da işgal yoluyla yaptığı bu hareketi, Afrika ve Asya ülkelerinde de iç savaş çıkartarak yapmaya çalışmıştır. Gittikçe güç kazanan SSCB, ABD’ye misilleme olarak nükleer silah konusunda da kendini oldukça geliştirmiş ve bu konuda da süper güçlerden biri haline gelmişti. O zamanki dönem için nükleer silah demek gücü elinde bulundurmak demekti. Çünkü Hiroşima’ya atılan atom bombasının etkilerini tüm dünya hissetmişti. Bir savaş çıkması halinde nükleer güç kullanılırsa bu, tüm insanlık için yıkım demekti. Bu da nükleer güç bulunduran ülkelerin korku ve tehdit unsurlarını kullanmalarına neden olmuştu. Soğuk Savaş döneminin temel parametreleri, bu blok liderlerinin ve her bir bloğa taraf devletlerin birbirlerine karşı şekillendirdikleri siyasi, askerî, iktisadi, stratejik ve jeopolitik tavır ile uygulamalarının toplamı olarak kabul edilebilir.Soğuk Savaş dönemindeki bu kutuplaşma iki kutuplu bir sistemdi. Yani devletlerden biri sisteme egemen olmak istediğinde, sisteme egemen olmak isteyen devlet diğer devletler tarafından dengelenirdi. Fakat Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve SSCB’nin dağılmasıyla birlikte tek kutuplu sistem uluslararası alanda etkisini göstermeye başlamıştı. ABD tek başına süper güç haline gelmişti ta ki 11 Eylül Saldırılarına kadar… 



11 Eylül’de ABD’ye yapılan saldırı ile birlikte terör olaylarının tüm dünyada yayıldığını ve tek başına bir kutup olan ABD’yi bile sarstığını görmüş olmuştuk.  ABD yaşadığı bu olayla birlikte dış politikasında değişikliğe giderek askeri güce büyük önem vermeye başladı. ABD güç kaybederken aynı ölçüde güç kazanan bazı ülkeler de vardı: Rusya, Çin, Pakistan ve Hindistan.

SSCB’nin dağılmasının ardından Rusya ve Çin tekrar Avrasya bölgesinde güce kavuşmuşlardır. Özellikle Rusya’nın doğal enerji kaynaklarına sahip olması Rusya’nın elini tekrar güçlü hale getirmiştir. Çünkü birçok ülkenin hatta iyi anlaşamadığı AB ülkelerinin bile bazılarının enerji ihtiyacını Rusya karşılamaktaydı. Ellerinde çok da fazla alternatif olmayan ülkeler de Rusya’nın herhangi bir ambargo uygulamasına karşı aralarını iyi tutmak zorundaydılar. Bu da birtakım tavizler vermek demekti. . Yıllardır süregelen hatta günümüzde de tartışmaları devam eden Rusya-Ukrayna arasındaki çatışmaya AB yumuşak bir şekilde kınamak dışında başka bir şey yapmamıştı ki 2022 yılında aralarında patlak veren savaşa kadar. Rusya'ya birçok ambargo uygulanmış fakat yine de hiçbiri yeterince caydırı olmamıştır. Rusya ve Çin’in ABD’ye karşı bir birlik oluşturması da yine iki ülkeyi güçlendiren şeydir. NATO, Doğu Avrupa ve Karadeniz havzasına doğru genişlemek istemektedir. Rusya, NATO'nun bu genişleme isteğini tehdit olarak algılamaktadır. Ukrayna ile olan sorun da bundan kaynaklıdır.Ukrayna başbakanının ABD ve AB ülkeleri ile sıcak ilişkiler içinde olması Putin Rusya'sı için büyük bir tehdittir. Çin ise ABD'nin insan hakları konusundaki baskısından dolayı iç işlerine karışmasından ve Tayvan'la olan silah ticaretinden rahatsız olmaktadır.



Rusya lideri Vladimir Putin, dünyanın tek kutuplu sisteminin bir fiyaskoyla sonuçlandığını açıkladı. 2008 ekonomik kriziyle birlikte dünyada yeninden çeşitliliğin egemen olduğunu vurguladı (Ortaylı,2014).  Özellikle 2008 krizinden sonra AB ekonomik olarak sıkıntılar yaşamış, Yunanistan, İspanya ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi neredeyse iflas etmişti. Onları yine kurtaran AB ülkeleri oldu. Ortadoğu’da 2010’da Arap Baharı başlamıştı. Arap Baharı yine dış güçler tarafından başlatıldığı için birçok ülkede iç karışıklığa neden olmuştu. Suriye’de patlak veren iç savaş, tüm dünyada eylemler yapan İslami terör örgütü IŞID sadece eylem yapmakla kalmamış Suriye ve Irak’taki bazı petrol noktalarını da ele geçirmişti. Bu gibi olayların karşısında tek başına ABD etkili olamamıştır. Coğrafi konumu bakımından da zaten bu oldukça zordur. Bu nedenle artık yeni uluslararası sistemde bölgesel güce sahip ülkeler oluşmaya başlamıştır. Asya’da Rusya ve Çin, Ortadoğu’da Türkiye, İsrail ve İran buna örnektir. Oluşan bu bölgesel güçlerle ABD artık iş birliği içinde çalışmak zorunda olduğunu fark etmiştir. 

ABD’nin giriştiği saldırgan politikalar sonucu yeni arayış içinde olan devletler artık kendileri için yeni bir kurtarıcı bulma isteğindeydiler. Rusya da bu açıdan önemli bir ülke idi. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı sonrası II.Dünya Savaşı sırasında bile tarafsızlar olarak adlandırılan Nordik Ülkelerin NATO'ya girme istekleri ile Almanya'nın askeri harcamalarını arttırması bile Rusya'nın tekrar yayılmacı politika izleyebileceği düşüncesinin bir çekincesidir. Kısacası artık uluslararası sistemdeki tek kutupluluk dönemi sonra ermiş iki kutupluluk dönemine doğru ilerleme başlamıştır. Bölgesel gücünün yanında dünya çapında da sözünü geçmeye başlayan Rusya diğer kutup olabilir. İlerleyen yıllarda çok kutuplu sistem de görmemiz mümkün olacaktır. Çünkü artık sistem değişmekte ve bölgesel güce sahip olan ülkelerin sayısı giderek artış göstermektedir.