Yoksulluk Sadece Ekonomik Değildir

Yoksulluk sadece gelir ve gider arasındaki yüksek uçurum değil, bilişsel ve ruhsal yıkıcı etkileri olan bir şiddet biçimidir.

Ekonomik kriz ile birlikte bir çöküş durumu olarak yoksulluk, gündemimizin ve hayatlarımızın her alanını etkilemeye devam ediyor.

Genel bir bakışla yoksulluk denildiğinde, 'temel ihtiyaçların karşılanma seviyesinin altındaki yoksunluk' durumunu ifade eden derin yoksulluk akla gelir. 19. yüzyılın sonlarında İngiltere’de gelir-tüketim harcamaları kıyaslanarak oluşturulan mutlak yoksulluk çizgisi yaklaşımına göre ise yoksulluk, 'ihtiyaç için yeterli kaynaklara sahip olamama' durumu olarak tanımlanmaktadır.

Varoluşsal Bir Sorun Olarak Sefalet

Yoksulluk, yoksulluk göstergesi olan ekonomik kıstasların yanı sıra,  insan olmanın getirisi bazı entelektüel ve sosyal etkinliklerden mahrum kalmak, bilişsel gelişimi destekleyen kültürel ve eğitimsel dinamiklerden de mahrum olmaktır. Yoksulluk çizgisi geniş bir yelpazeye dağılmış olsa da kötü yaşam koşulları ve insanca var olmanın temel özelliklerinden mahrum/yoksun kalma durumunu içerir. Sefaletin sadece maddi değil, pek çok yüzü vardır. Yoksulluk, maddi yoksunluk bir yana, ruh sağlığını korumak için başkalarının düzeltmeye çalışması gereken belirsizliğe karşı verilen bir savaştır. Yoksulluk seçeneksizliktir; iktisadi bir sorun olmanın ötesinde varoluşsal bir sorundur.

Coser’e göre yoksullar yardım edildikleri andan itibaren bir grubun parçası haline gelmektedirler (1977:183). Bu grubu bir arada tutan şey, kendi üyeleri arasında kurdukları etkileşim değil, bir bütün olarak toplumun ona karşı benimsediği kolektif tavırdır. Bu kolektif tavır; yoksulluğu, onu yaratan toplumsal etmenlerden ayrı bir düzlemde ele alarak, kadercilik; tembellik, şiddet yanlısı olma gibi patolojiler ile açıklayan bir yoksulluk kültürü üretir. Bu çerçevede oluşturulan yoksulluk kültürünün dünyevi başarı ile kişisel değerin eşitlenmesi ve bir grup insan için özgürlük ve saygınlık sorununu da beraberinde getirdiğini söylemek mümkündür.

Yoksulluk ve Hayatın Kontrolünü Yitirme

Yoksulluk, geçinmek için yeterince kaynağa sahip olmamanın yanı sıra, siyasal güçten yoksunluk, otorite karşısında edilgenlik ve benlik algısının değersizlik duygusuyla belirlenmesine de neden olmaktadır.  Hayatın kontrolünü yitirme duygusu ve yaşam enerjisinin kaybı, depresyon ve kaygı bozukluğuna yol açar.

Yoksulluğun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkisini ispatlayan pek çok araştırma yapılmıştır. Caspi’nin 2003’te Science dergisinde yayımladığı araştırmaya göre 5-HTT geni, psikopatoloji ve intihar düşüncesinin oluşma olasılığını düşürürken, bu geni taşıyan kişinin yaşadığı zorlayıcı olayların sayısı arttıkça olasılık yükselmektedir.

Yoksulluk Ruh Sağlığını Nasıl Etkilemektedir?

Yoksulluk, hayata bakışı tamamıyla değiştiren, ruhsal sağlığı tehdit eden bir şiddet biçimidir. Geleceğe ilişkin karamsarlık ve umudun yitirilmesi, eğitime devam etmeyi; yeni bir beceri kazanmayı, iyi beslenme, spor yapma, öz bakım gibi davranışları yerine getirmeyi reddetmeyi ya da bu davranışlarda istikrarsızlığı beraberinde getirmektedir.

Özellikle yaşamının erken dönemlerinde veya uzun bir süre boyunca yoksullukla mücadele eden bireyler, hayatlarına damga vuran pek çok olumsuz sağlık sorunu ve gelişimsel sorunla karşı karşıya kalır. Örneğin, düşük okul başarısı yoksullukla yakından bağlantılıdır. Aynı zamanda çocukluk çağı yoksulluğu, bilişsel, davranışsal ve dikkat ile ilişkili olumsuz sonuçlara; daha yüksek suç oranlarına, depresyona, kaygı bozukluğuna ve yetişkinlikte pek çok psikiyatrik bozukluğun görülmesine uygun bir ortam hazırlamaktadır. Yetişkinlikte yoksulluk, depresif bozukluk ve kaygı bozuklukları, psikolojik sıkıntılar ve intihara yol açan bir şiddet biçimidir.

Yoksulluğun Depresyon Üzerindeki Etkisi

Düşük gelirli insanların depresyona girme olasılığının, yüksek gelirli insanlara kıyasla 1.5 ya da 3 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir.

Yoksul mahalle yaşantısı, günlük stres seviyesinin ve sosyal ilişkilerin zorlaşması nedeniyle depresyonu arttıran bir etkiye sahiptir. Yoksulluk oranının yükselmesi ve mahalle içi şiddet, ergenlerin ruh sağlığı üzerinde son derece olumsuz bir etki bırakarak depresyona yol açmaktadır. Yoksullaştırılmış mahallede yaşayan ergenler çok düşük düzeyde toplumsal destek gördüklerini belirtmişlerdir. Bu durum depresyon semptomlarını ciddileştirmektedir.

Eğitim kurumlarında yüksek düzeyde gelir eşitsizliğini deneyimleyen öğrenciler, yetersizlik hissi ve düşük özgüven gibi psikolojik sağlığı bozan, depresyona sebebiyet veren kimi duygu durumları yaşamaktadır. Düşük gelirli öğrencilerin düşük akademik başarısı, öğretmenin onlardan daha düşük başarı ve çalışma motivasyonu beklentisinde olmasıyla da açıklanabilir.

Yoksul ailelerin çocuklarının iyi düzeyde bir eğitim alma olasılıkları daha düşüktür. Bu öğrencilerin gittiği okuldaki öğretmenlerin ve öğrencilerin sıklıkla değişmesi de yaşamın kırılgan ve tutarsız olduğuna dair bir algının erken yaşta yerleşmesi ile sonuçlanabilir. Akademik performansı tatmin edici olmayan çocuklar, okula devam etmek için bir neden bulmakta zorlanabilir.

Zor yaşam koşulları, çocukların duygusal gelişimi ile annenin zihin sağlığı arasındaki önemli ilişkiyi de tehdit etmektedir. Bu da, yoksulluğun çocuk ruh sağlığı üzerindeki olumsuz bir etkisidir. Yoksullukla mücadele eden bir aile, çocuğu büyütmek için büyük bir savaş vermektedir; bu ağırlığın ve stresin izlerini kuşkusuz çocuk da kişiliğinde taşıyacaktır. Depresif bir anne, çocuğun duygularını anlama ve değerlendirme konusunda yetersiz kalarak uzun vadede oyun çağındaki çocuk için olumsuz etkiler doğurabilir. Yoksulluk, hayattaki çok sınırlı seçenekler nedeniyle daha katı ve iş birliğine kapalı anne-baba rolüne, gergin aile etkileşimlerine, çaresizlik duygularına ve sonuç olarak depresyona yol açabilir. Çocuklar ailedeki bu baskın atmosfer sonucu, davranışsal gelişim bozukluğu gösterebilir. Yoksulluk, uygunsuz anne baba rollerine de yol açar.

Post-Travmatik Stres Bozukluğu ve Yoksulluk

Yoksulluk, aynı zamanda büyük oranda post-travmatik stres bozukluğu ile de ilişkilendirilmektedir. Düşük sosyoekonomik statüye sahip bireyler ya da aileler, çoğunlukla afete yatkın ya da can güvenliğinin daha düşük olduğu bölgelerde yaşamaktadır. Yangın, sel olayları ya da silahla yaralama gibi yaşamı tehdit eden olaylar post-travmatik stres bozukluğuna neden olmaktadır. Felaketler, özellikle savunmasız gruplar için orantısız bir risk oluşturarak ekonomik ve psikolojik destekten yoksunlukla birlikte çok güç bir durumda bırakacaktır.

Yoksulluğun ruh sağlığı üzerinde son derece olumsuz etkileri olduğu ispatlanmıştır. Sosyo-psikolojik uyumsuzluk, bilişsel yetilerde gerileme, izolasyon, yabancılaşma, saldırganlık, değersizlik duygusu, umutsuzluk gibi durumların yanı sıra depresyon, kaygı bozukluğu ve post-travmatik stres bozukluğu gibi psikiyatrik hastalıklar da görülmektedir. Yaşamı hayatta kalma mücadelesine indirgeyen yoksulluk insanlık onurunu yok sayan bir hak ihlalidir.