Yüzeysel Melankoli

Yüzeysel melankoli derinde mutluluktur

“Ortam özledim lan” dedi arkadaşım. Belli ki uzun süredir karşı cinsle etkileşimde bulunmuyor, herkesin bağırarak birbirini duyabildiği, eğlenip coştuğu ortamları özlüyordu. “E gel tamam ayarlayalım bir tane” diye karşılık verdim. Arkadaşımın gözleri parladı. Şu an bu isteği vardı evet, fakat 2 hafta da bu hevesi geçerli olacak mıydı? Zira “2 hafta sonraya bi buluşma yapsak…” diye söze girmiştim. O anda gözlerinde belliydi, istemiyordu. 2 hafta sonra gerçekleşecek şey gerçekleşmese de olurdu onun için. Her şey şimdi ve şu anda olmalıydı. Bunun irrasyonel bir istek olduğunu bildiğinden dile getiremiyordu sadece. Çocuk gibi gözükeceğinden korkuyordu belki, veya olumsuz cevap alacağı kesin olmasına rağmen yine de soruyu sorma aptallığını yaşamak istemiyordu.

“E napalım o zaman?” dedim. Düşüncelere daldı. Hatrı sayılır bir süre geçince “Abi” dedi, “geçmişi özlediğim için geleceği yaratmak istiyorum değil mi?” dedi. Belli ki konunun gidişatı değişecekti. Yüzeysel bir karı kız konusundan derin bir konuya geçiyorduk.

“Nasıl yani?” diye sordum. Aslında soruyu anlamıştım ama arkadaşımı açmak istiyordum. Hem bana konuşabilmek için de alan açması iyi olacaktı. “Abi şimdi şöyle… Eskiden yaşadığım iyi anları tekrar canlandırmak istiyorum. O güzel anları tekrar yaşamak. Fakat aynı şartları sağlasak bile aynı keyfi alamayacağımı düşünüyorum. Zira geçmişte zevk alabilen bi insandım ben. Etrafımda ne varsa zevk alıyordum. Şimdi tam tersi, aynı ortamı sağlasan bile zevk alamayabilirim.” dedi. Bunu duyduğuma hem üzülmüş hem sevinmiştim. Arkadaşımın hayattan keyif alamaması beni üzmüştü, onun adına üzülmüştüm. Sevindiren nokta ise bunu bu kadar açık dille söyleyebiliyor olmasıydı. Düzelme ihtimalini göz önünde bulundurabilirdim. Normalde depresif yatkınlığı olan insanlar daha içe dönerken arkadaşım tersine bir davranış gösteriyordu. “Neden bir anda zevk alamaz hale geldin?” diye sordum. Bu sorunun cevabını bulursak çözümü de bulacağımızı düşündüm. “Bilmiyorum.” dedi. Tabii, bunun cevabını bilmek o kadar kolay olamazdı. Cevabını bilse zaten kendi düzeltirdi bunu. “Ne zamandır böyle?” diye tıraş bi soru sordum. Sorduğum sorular onu bayıltıyor mu yoksa ilgisini çekiyor mu diye merak ediyordum bir yandan. Soru yöneltilmek normalde insana iyi gelen bir şeydi, fakat sorduğum soruların kalite düzeyi konusunda soru işaretlerim vardı. “Ne bileyim abi, birkaç hafta falan heralde.” dedi. Çözüm bulamıyordum. Ne arkadaşımın keyifsizliğine, ne de muhabbeti sürdürmeye çarem yoktu. Bıraktım. Ben de düşüncelere daldım.

Gerçekten de keyif almak çok basit gibi görünen fakat çok zor bir durumdu. Hatta başarı bile denilebilirdi. İnsanın keyif alma konusundaki başarısı diğer başarılarını da etkiliyordu üstelik. “Küçük şeylerden zevk al geç” gibi tüyolar, yatkınlığı olmayan insanlara içi boş geliyordu. Bana da öyle gelirdi. Bilmediği şeyleri duymayı istiyordu arkadaşım, fakat elimde böyle bir bilgi yoktu benim de. Keşke sihirli bir değneğim olsa da burnuna dokundurup onu keyfe boğabilseydim. Gülücükler saçan, etrafın enerjsini yükselten, düşündüklerinden keyif alan birisi görmek istiyordum karşımda. Tanıdığım insanı görmek. Bu karşımdaki ise suratı hariç yabancı geliyordu. Sanırım tekrar tanımam gerekecekti onu. Ama arkadaşlık bu demekti. Her yönünü tanıdıktan sonra onu arkadaşım olarak kabul edip etmeme tercihini yapmalıydım. Onu dinlemeye devam etmek istedim.

Tam o anda arkadaşım “Neyse yeter bu kadar melankoli ya” diyip hesap almak için elini kaldırdı. Katılıyordum. Melankoliye ayırdığımız sürenin sonuna gelmiştik. “Zaten mekan da çok dandik, şu aşağıdaki kafeye oturalım mı?” diye sordu. Keyifsizliğini mekana bağlaması beni sevindirmişti. Bu teklifi kabul ettim ve hesabı ödeyip kalktık. Hesabı ben ödemiştim.

Yolda yürürken şakalaştık, gündemdekileriden bahsettik, birbirimize laf soktuk. Anlaşılan arkadaşımın keyifsizliği çok yüzeysel ve geçiciydi. Yürümeye başlar başlamaz dağılmıştı melankoli sanki. Benimki ise ona benzemiyordu. Her zaman derinde yatan memnuniyetsizlik ve keyifsizlik, bastırılmadığı bir an görsün yüzeye çıkabiliyordu. Onu bastırmakta uzmanlaşmıştım. Arkadaşımın adına sevinirken kendi adıma üzülmüştüm. Bir üzüntü daha hissetmek zoruma gitmedi ve arkadaşımla gelecek mekandaki kahve fiyatlarını tartışmaya devam ettik.

Çünkü derindekiler, yüzeye çıkmadığı takdirde diğerlerine açıklanamazlar.