Zaman Yolculuğu: Antik Mısır

Beraber Antik Mısır'a yolculuğa var mısınız?

Hepimiz hayatımızın bir noktasında geçmişe gittiğimizi hayal edip bunu dilemişizdir. Belki geçmişe bir şeyleri değiştirmek için belkide macera olsun diye gitmek istediniz, her şey olabilir. Şu anda macera olsun diye birlikte zamanda yolculuk yaparak geçmişe gitmeye var mısınız? Eğer cevabınız evetse hadi o zaman birlikte hayaller aleminin kapısını açarak yolculuk yapma zamanı! Sizden ufak bir ricam olacak; bu yazımı okurken zihninizi serbest bırakın, hayal edin ve o hayali yaşayın lütfen.

Şu anda size eski bir cep saati uzatıyorum, geçmişin izlerini taşıyan bir cep saati. Altın kaplaması biraz paslanmış, yer yer soyulmuş; camı eskisi gibi net değil küçücük bir çatlağa sahip ve tozlu fakat bunlara rağmen hala çalışan bir cep saati bu. Yıllar onu yıpratsada her şeye rağmen sağlam kalan bu cep saati size hediyem.

Saati elinizde hissedin, eskiliğin etkisiyle pürüzlü hale gelen yüzeyine dokunup onu inceleyin. Oda ne? Saniyeler tersine akıyor. Saniye ibresi hızla tersine doğru dönüyor. Emin olmak için saate daha yakından bakıp camını daha net görebilmek umuduyla sildiğinizde saniye ibresinin anahtar şeklinde olduğunu fark ediyorsunuz.

Siz ilginç tasarımı incelerken aniden saniye ibresi duruyor ve etrafı toz bulutu kaplıyor. Etrafınızı saran toz bulutundan dolayı hiçbir şey göremiyorsunuz. Gözünüze toz kaçmasını engellemek adına gözlerinizi sıkıca kapatırken refleks olarak elinizdeki cep saatinide sıkıca tutuyorsunuz.

Hissedin, gözleriniz kapalıyken toz bulutuyla birlikte gelen rüzgarı teninizde hissedin. Üstünüzdeki kıyafetleri hareketlendiren, saçlarınızın savrulmasını sağlayan kuvvetli rüzgar neredeyse dengenizi bozacak. Kendinizi düşecek gibi hissetsenizde sanki ayaklarınız yere tutkallanmış gibi. Bedeniniz hareket etse, savrulsa bile ayaklarınız 1 santim bile olduğunuz yerden kıpırdamıyor.

Derin bir nefes alırken nefesinizle birlikte sanki rüzgar kayboluyormuş gibi hissediyorsunuz. Teninizi ürperten, kıyafetlerinizi havalandıran rüzgarı hissedemeyince yavaşça gözlerinizi açıyorsunuz tedirgince. Etrafta toz bulutu yok, oldukça net görebilince tedirginliğiniz yavaşça kayboluyor.

Etrafa baktığınızda kendinizi tarih kitaplarının tozlu sayfalarından fırlamış gibi bambaşka bir dünyada buluyorsunuz. Zamanın ağırbaşlı sessizliği ile eski bir hikayenin içine çekildiniz adeta. Burada modern çağdaki gürültülerden eser yok, ne korna sesleri ne dijital aletlerin sesleri. Ayaklarınızda hafif, can acıtmayacak bir yanma var; başınızı yavaşça eğip baktığınızda sıcak kum karşılıyor sizi. Nerede olduğunuzu çözmeye çalışırken kafanızı kaldırıp yavaşça arkanızı dönüyorsunuz.

Ufukta piramitleri gördüğünüzde şaşırıyorsunuz. Sıcak kumlar, nemli hava, kızgın güneş... Antik Mısırdasınız! Yavaş adımlarla kumda ilerlerken çıplak ayaklarınıza değen sıcak kum gülümsemenize neden oluyor. Hafif meltem size papirüs kokusunu taşıyor. Papirüsün yanında daha çiçeksi bir koku daha var; nilüfer kokusu. Güzel kokular eşliğinde piramitlere doğru yürüyorsunuz.

Piramitlere yaklaşınca yükselen piramitlerin henüz inşaat halinde olduğunu fark ediyorsunuz. Henüz tamamlanmamış olmalarına rağmen gökyüzüne uzanan bu mühendislik harikaları sizi büyülemeye yetiyor. Çevredeki hareketliliği görüyor musunuz? Bunlar işçiler, devasa taş blokları ahşap kızaklarla taşırken ter içinde kalmış yüzlerinde olan tek şey azim ve gurur, işlerini tutkuyla yapmaları sizi etkiliyor. Modern çağda ufak bir iş yaparken bile oflayan insanlara alışıkken bu azimden etkilenmemek mümkün değil.

Her biri bu piramitlerin öneminin bilincinde, sanki gelecekte meşhur olacağını bilircesine gururluyken sonsuzluğa uzanan bir köprü olarak benimsemişler piramitleri. Saniyelik mola veren işçilerden biri sizi fark edip samimiyetle gülümsüyor, siz geri gülümsemeye fırsat bile bulamadan işine geri dönüyor. Fakat o anlık gülümseme bile kaybolmuş bir dostu bulmuş gibi hissettirmeye yetiyor size.

Herkesten farklı giyime sahip biri size doğru yaklaşıyor, bu oranın rahibi. Saçlarına ak düşmüş adamın bilgeliği adeta yüzünden okunuyor. Elindeki papirüs tomarlarıyla işçilerin yanından geçerek yanınıza varıyor. Elindeki tomarlardaki hiyeroglifler hayatın ve ölümün tüm sırlarını taşıyor gibi, okuyabilmeyi diliyorsunuz. O esnada rahip sizi tapınakların gölgesinde huzur bulan Nil Nehri kıyısına davet ediyor nezaketle.

Nehrin kenarına geldiğinizde, çevrenizde papirüs bitkilerinin ve yemyeşil ağaçların yarattığı sakin bir atmosfer hissediyorsunuz. Vücudunuz gevşiyor, rahatlıyorsunuz hissettiğiniz huzurla. Suya eğilen kadınları görüyorsunuz, hasır sepetlerde meyve ve sebzeleri yıkarken size samimi bir bakış atıyorlar.

Nil’in üzerinde, asil bir şekilde ilerleyen ahşap tekneler gözünüze çarptı mı? Teknelerde, balıklar ve egzotik mallar taşınıyor. O an daha iyi anlıyorsunuz bu nehir yalnızca bir su kaynağı değil; buradaki insanların yaşam merkezi, Antik Mısır’ın nabzını tutan bir damar olduğunu.

Ayaklarınız sizden habersiz yavaş adımlar atarken kendinizi bir anda bir tapınağın avlusunda buluyorsunuz. Devasa taş sütunların üzerine işlenmiş hiyeroglifler görüyorsunuz, onları okuyamasanız bile tanrıların hikâyelerini anlattıklarını anlayabiliyorsunuz.

Antik Mısırlıların inançlarındaki büyük tanrı Ra’nın güçlü güneş ışınları altında, bir grup rahip dini tören için hazırlık yapıyorlar. Tapınağın içindeki tütsü kokusu ve melodik ilahiler, sizi adeta bambaşka bir boyuta taşıyor. İlk defa böyle bir ortamdasınız, bu mistik atmosfer size değişik hisler katıyor, kendinizi evrenin sırlarına dokunabilecek kadar yakın hissediyorsunuz.

Aniden gece çökerken, gökyüzü yıldızlarla doluyor. Modern dünyada göremediğiniz yıldızlara bir bakın. Biraz oturup yıldızları izlemeye ne dersiniz? Otururken yanınıza gelen Antik Mısırlı bir gökbilimciyle tanışıyorsunuz.

Ona göre bu yıldızlar firavunun sonsuz hayata giden yolculuğunu aydınlatıyor. Size yıldız haritasını gösterirken, evrenin derinliklerinde kayboluyorsunuz. Hiç bilmediğiniz bilgiler zihninizi doldururken bir aydınlanma hissediyorsunuz. Zaman ve mekân kavramları yok oluyor; yalnızca geçmişin büyüsü kalıyor üstünüzde.

Bu büyüye kapılırken hala elinizde taşıdığınız cep saatinden gelen sesleri duyuyorsunuz; tik tak, tik tak. Saniye ibresi bu defa çılgınca ileriye dönerken etrafı yeniden toz bulutu ve rüzgar kaplıyor. Gökbilimci dostunuza veda etme vaktinin geldiğini anlarken gözlerinizi kapatıyorsunuz ve ona sesinizi duyurabilme umuduyla bağırarak veda ediyorsunuz. Gözlerinizi tekrar açtığınızda başladığınız yerde olduğunuzu görüyorsunuz.

Antik Mısır'a yaptığınız kısa yolculuğun sıcağı ve büyüsü hala üzerinizde. Antik Mısır sizin için yalnızca tarihin bir parçası değil artık. Orada yaşamın zamansızlığını hissettiniz, her an tarih boyunca yaşamış milyonlarca insanın hikayesini taşıdığının bilincine vardınız. Beraber yaptığımız bu maceradan ben çok zevk aldım, umarım sizde almışsınızdır.

Beraber başka bir yolculuğa daha var mısınız? Zaman yolculuğu gerçekten mümkün mü bilmem ama hayal gücümüz bizi tarih boyunca özgürce dolaştıracak kadar güçlü bunu biliyorum. Bu yüzden mutlaka beraber tekrar maceraya atılmalıyız. Eğer bu yazım ilginizi çektiyse bir sonraki zaman yolculuğu yazımada bekliyorum sizi. Size hediyem olan cep saatini kaybetmeyin sakın. Görüşmek üzere yol arkadaşım!