Abject Art Üzerine

Bu sanat akımı, sadece beden ve atıkları değil, aynı zamanda çok katmanlı bir yapıyı da inceler.

Bilinmeyen veya dillendirilmeyen olgular, bilinene dek genelde sevilmeyen şeylerdir. Fakat bilindikten ve tanımı yapıldıktan sonra bile sevilmemeye mahkum edilenler “iğrenç” kimliği adı altında anılabilecek olanlardır. Çoğunluk tarafından sevgisiz ve bir bakıma ilgisiz bırakılıp, azınlık tarafındansa devasa bir ilgi ve yaratıcılıkla kucaklanan “iğrenç” diye tanımlananlar, 1980'lerde ve 1990'larda Julia Kristeva'nın kitabının başlığı olan Powers of Horror'a duyulan hayranlık ve kucaklama sonucunda radikal performans sanatçısı dalgasına ve bir sanat akımının doğmasına yol açtı: Abject Art (İğrenç Sanat).


"Abject" kelimesi Türkçe'de "iğrenç," "tiksindirici" veya "aşağılık" anlamına gelir. "İğrenme" terimi, bir şeyden tiksinme, aşağılık veya bayağı olma durumunu ifade eder ve genellikle beğeninin zıttı olarak tanımlanır. Bu bağlamdan yola çıkarak estetik ve onun getirdiği kaygılar ele alındığında, ortaya çıkan ürünün de bu kaygılara merhem olacak şekilde yaratılması beklenir. Göze hitap etme şekli, farklılıkların uyumu gibi ikilemlerin bir amaç uğruna iyi anlaşıp, ortaya bakılmaya değecek kadar estetik eserler koyulmasının kaygısı güdülür. 

Bedenle temas eden bir nesne, kendi doğası gereği iğrenç atfedilme yükümlülüğünü taşımamalıdır. Ancak bu nesneyi iğrenç kılan, daha önce iğrenç olarak kabul edilen nesnelerle olan ilişkisi ve etkileşimidir. Tarihsel ve kişisel/toplumsal deneyimler doğrultusunda, “normal” olana uygun olmayan, bu sınırlar dışında kalan veyahut direkt olarak tabu olarak görülmeye tabi olanlar, esasında tek başlarına bu sıfata, yani iğrenç olmaya boyun eğdirilmediler. Tarihin tekerrürden ibaret olması gibi, iğrenç olarak adlandırılanlar da aslında onlardan önce vuku bulmuşların ve deneyimlenmişlerin devamı niteliğindedir. Ve bu devamın sanatla birleştirilip bir bütünün içinden çıkanın da aslında bütün kadar işe yarar ve sanat eseri olabilecek kadar estetik olabileceği Abject Art ile somutluk kazanmıştır. Bu doğrultuda bedenden dışarıya atılıp iğrenilen şey, sanat eserine dönüştüğü takdirde anlam ve saygı kazanabilme imkanına sahip olabilir. 


Abject Art sanatçısı olan Julia Kristeva, "bir "ben" yaratabilmek için aşılması gereken engelleri tanımlayan iğrenç kavramı, bedene yalnızca yabancı olmakla kalmaz, aynı zamanda 'panik yaratacak derecede' yakın bir tehdit olarak da algılanır.” der. Fakat bu paniği elimine edip onunla tekrardan sanatta buluşma kaygısında olan sanatçılar -sözüm ona- bu fırsattan yararlanıp ortaya her ne kadar bir bütün ve bakmaya değer olana kadar iğrenç olarak atfedilen bedenin kalıntılarını, sanat eseri haline getirme çabasındalardır. İğrenç olarak atfedilen atılan ve dışlananların asıl çıkış noktası ve metaforik bağlamda evi, aslında insan vücudunun ta kendisidir. Dolayısıyla bu sanat akımı fizyolojik olduğu kadar psikolojik bir iç-dış yansımasıdır. Bir zamanlar vücutta var olanın, sonrasındaysa her ne kadar vücuttan bağımsız olsa da vücudun -yine de- bir parçası olduğunu; dolayısıyla vücut kadar değer görülmesi için bu sanat akımının var olmaya başlamasının, bu sanatı icra eden sanatçılar için ne kadar mühim olduğu da bir o kadar aşikardır. 

Kristeva, "iğrençliğe neden olan şey, kirlilik ya da hastalık değil, bir kimliği, sistemi veya düzeni sarsan unsurdur" der ve esasında bu sanat akımını bir bakıma başkaldırı olarak isnat eder. Kristeva bir diğer açıklamasında iğrenmeyi "(ben'in) yok olmasıyla ortaya çıkan yeni bir yaşam biçimidir.” diye yorumlar. Bu yorumdan yola çıkılarak iğrenç olanın yoktan var olmadığına değinilebilir. Hatta bu durumun tam tersine bir bütünün yansımasında kendi benliğini ve özerkliğini ilan ederek, iğrencin bir bakıma ölüme karşı olan bir başkaldırısından söz edilebilir. Ne de olsa vücut denilen şey fanidir fakat ondan sonrası ve ötesi bakidir. Dolayısıyla vücuttan yitip gidenin kutlanıp şahlandırılması, -sanatçının perspektifi bakımından- “normal” koşullar altında bırakın değer biçilmesini, bir bakış bile atılmayan iğrençlikler için kaçırılmayacak bir fırsat haline gelmeye başlamıştır. Ayrıca Kristeva, vücudun yaşamsal döngüsünü tamamlayabilmesi için atıklara ihtiyaç duyulduğundan söz eder ve sonunda tamamen boşalan bir beden (ceset) ile ilgili bir süreci tanımlar. Vücuttan atılan başka bir formda -ölüme dek- geri gelmeye mahkumdur. Bu da demektir ki bu mahkumiyet zoraki bir el pençe divan duruşu değil, hayat kadar özgür ve asil bir olgunun sürekliliğini temsil eder. Kristeva’nın değinmek ve yüceltmek istediği biricik olgu, insanların kendi vücutlarından çıkanların -ve en önemlisi kendilerini en sağlıklı biçimde var edenlerin- aslında onları terk eden “iğrençlikler” topluluğu değil, insanların sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için gerekli bir boşaltım döngüsü olmasıdır. 


Sanatçılar, bedeni yeniden şekillendirmek için atıkları ve sıvıları kullanarak hakikati arayışa girerler. Abject Art, iğrenç olarak kabul edilen öğeleri sanatsal nesnelere dönüştürürken, bu sürecin başındaki atma ve sonundaki kabul etme aşamalarını kapsar. Bu sanat akımı, sadece beden ve atıkları değil, aynı zamanda çok katmanlı bir yapıyı da inceler ve izleyicilerle yeni bir özne oluşturma sürecini keşfeder.