Affetmenin karanlık yüzü
Affetmek ya da affetmemek işte tüm mesele bu!
Eğer birini affetmek zorunda kalan tarafsan senin için üzgünüm. Tüm o uyuyamadığın geceler, işine odaklanamadığın zamanlar ve bunu neden hak ettiğini sorguladığın ve kendini suçladığın ama cevapsız kaldığın için bunların hiçbirinin cevabına ulaşamadığın için gerçekten üzgünüm. İlla affetmek zorunda da değilsin bu arada sana yapılanları unutup hayatına devam etme özgürlüğün tabii ki var hem de her zaman. Ama bundan önce bunu bağışlamak ve tanrıyı oynamak gibi bir yerden almayın lütfen yazdıklarımı ve okuyacaklarınızı çünkü yazdıklarım bariz şekilde mağdur edilmiş ve haksızlığa uğramış olanlar için. En azından öyle hissettirilenler için. Her neyse kaldığımız yerden devam edelim, siktir etme ve çekip gitme özgürlüğünüzün her zaman baki olmasından bahsetmiştim ama ya devam etmek isterseniz? İşte o zaman ne kadar zaman geçmiş olursa olsun içinizde hep tetikte bekleyen öfke var olacaktır siz ne kadar affetmek isterseniz isteyin size bunu yapan kişinin yine aynı hatalarını tekrarlamayacağına dair bir kontrat imzaladıysanız başka tabii. (Ki o zaman bile şaibeli lol, insanlar kara para aklıyor) İşte o zaman sürekli tetiklenen ve sürekli bastırmaya çalıştığınız travmalarla baş başa kalırsınız. Hem de bunu karşınızdakine belli etmemeye çalışarak. Şimdi n’oldu peki? Yine siz çabalayan tarafsınız. Ve işin en kötü tarafıysa o’nu affettiğinizi ve her şeyi aştığınızı sanmanızdı ama durum pek sandığınız gibi değilmiş. Burada sahte bir ikileme girersek eğer, seçenek-1’de o kişi gerçekten pişman olsun ve hatasını tekrarlamasın. Peki siz bundan nasıl emin olabilirsiniz ki? Tekrar aynı şeyleri yaşamayacağınıza nasıl emin olabilirsiniz, kafanızdaki şüpheler de bir yana onu hala affedemediğinizi söylediğinizde ise olayları bir türlü aşamamakla, kincilikle ve şu anı mahvetmekle yani daha doğrusu ‘’şu anın suçlusu’’ olarak bulursunuz kendinizi bir anda. Oysa zamanında bu hatalar size şunları yazdırmıştır.
‘’ En sert kayboluşu yaşadığın o an. Yere düştüğünde ve geriye artık senden başka hiçbir şey kalmadığında zaten senin de hiçbir şey olduğunu anladığın o anda. Yeniden doğurduğun bu şey. Sen olan, tek olan, elinden tutan ve yol olan. Herkesin bulmasını ve bulsa bile kaybetmemesini, kaybetse bile tekrar tekrar bulmasını dilediğim..’’ Öyle bir kaybolmuşluk ve ego zedelenmesi işte. Belki o anki duyguları anlatacak tasvirleri yeterince iyi yapamam ama o anlardan bir delil gibi yazdıklarımı gösterebilirim. İşte ona dair kısa bir iç dökmesiydi. Diğer bir seçenek ise bu sahte dilemmadaki zaten o kişinin hatalarını yenilemesi ve sizin ‘’healing’’ sürecinizin içinden geçmesi durumu ki bunu açıklamaya bile gerek duymuyorum.
İşin özü, eğer affedecekseniz affedin tabii ki ama Saint Pablo dinleyip sigara içip olanları düşündüğünüzü de unutmayın bence ya da göz önünde bulundurun en azından o zamanları ve kendi iyiliğiniz için, naçizane, önce Saint Pablo’nun sizdeki yerini, mesela ben artık saçlarımı savurarak sahilde at sürerken hatırlıyorum bu şaheseri, sonra da bunun sizin yükünüz haline getirmemeyi önceleyin derim. Eminim gerçekten hak ediyorsundur bunu okuyan sizler. O zaman benden şimdilik bu kadar sonraki yazımda görüşmek üzereeeee.