Mükemmeliyetçilik
Herşeyin en iyisine, en mükemmeline odaklanıp elimizde olanları da kaybedebiliyoruz. Hep o mükemmel anı bekleyip zamanı da boşa harcıyoruz.
Siz kendinizi mükemmel olarak tanımlar mısınız? Ya da her şeyi mükemmel yapma odaklı mısınız?
Bir hocam şöyle bir hikaye anlatmıştı: Çok başarılı bir öğrencisi varmış. Mezun olduktan sonra çok pretijli bir şirkette işe başlamış. İlk haftasından bir rapor yazmasını istemişler ama raporu teslim edememiş. Nedeni de yazamaması falan da değil, yazdığı hiçbir raporu beğenmemesiymiş. Düşünün, 86 tane rapor yazmış ve hiçbirini beğenmemiş. Ne yazık, demiştim duyunca çünkü sonucunda da işten atmışlar.
''Kervan yolda düzülür.'' diye bir söz vardır, büyük olasılıkla biliyorsunuzdur. Siz başlayın, öyle ya da böyle. Mükemmel olmak için işe başlanır, mükemmel olduğunuz zaman değil. Zaten öyle ki hiçbir zaman beklediğimiz o ''mükemmel an'' gelmez. İş işteyken öğrenilir yani. Hata yapa yapa da doğrusu bulunur.
Başarısız olmaya da hata yapmaya da hazır olun. Bebekken dengede durmaya çalışırken 2000 kez düşermişiz. Edison ampülü 1000. kez denemesinde icat etti.
Başarısızlıklar sonucunda başarıyı elde ediyoruz. Velev ki başarıyı elde edemedik, ''mükemmel'' olamadık o zaman da kaybettiğimiz hiçbir şey yok. Elimizde bir deneyim var. Cesaret ettik, işe koyulduk, başarısız olduk, deneyim elde ettik. Bence böyle böyle ''mükemmel'' noktaya uğraşırız zira altın tepside sunulmuyor.
Voltaire ''Mükemmel, iyinin düşmanıdır.'' demiş. Top noktaya ulaşmak isterken orta noktaları da kaybediyoruz, kendimizi de yıpratıyoruz. Olduğunuz anda, elinizdekilere başlayın, korkmayın.