Afife Jale " Nefesi Tutku Olan Kadın"
Türk tiyatrosunun kırık kalpli kadını
Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk tiyatrosunu batılılaşmasında önemli rol oynayan ve Darülbedayi'de eğitim alan ve sahneye çıkan ilk müslüman kadın tiyatrocudur.
Afife Jale'nin tiyatro ilgisi küçükken başlamıştır. Bu merakından dolayı onu tiyatro ile tanıştıran biricik dedesi Doktor Sait Paşa'dır. Afife ve diğer torunu Ziya'yı sürekli tiyatro izlemeye götürmüş onların kostüm, dekor, sahne ve oyunculuk hakkında bilgi edinmelerini sağlamıştır.
Afife Jale'nin baba Hidayet Bey ise dedesi Sait Paşa'nın aksine kendini yetiştirememiş bağnaz bir adamdır. Afife Jale'nin tiatro yeteneğini ve ilgisini hiç bir zaman hoş görmemiştir hatta tesettüre girmesi için Afife'ye baskı uygulamıştır.
Afife Jale dedesine gittiğinde evde olan yeni mecmua ve oyunlarla mutlu olmaktadır.
Annesi Medhiye Hanım’ın ilk evliliğinden olan Behiye ve Salah’ın büyüyüp evden ayrılmalarından sonra baba Hidayet Beyin dikkatini üzerine çekmesi uzun zaman almamıştır. Kızının giyimi ve davranışları konusunda uyarılarda bulunmuş, buna onun tiyatroya olan ilgisi de dâhil olmuştur.
Babasını tüm baskılarına rağmen güzel sanatlar için sınava girmiş ve kazanmıştır. Afife bu okulda altı sene resim sanatını öğrenecektir. Müslüman kadınların tiyatroda rol almasının yasak olduğu bu dönemde Afife Darülbedayi bünyesinde ilk Müslüman Türk kadını olmak için büyük cesaret örneği göstermiştir. Girdiği yol zorludur.
O yıla kadar sahnede hep gayrimüslim kadınlar oyun oynamış ve tanınmıştır. Afife aynı zamanda hem kendi istediği hem de babasının istediği iki okulu gizli bir şekilde aynı anda yürütmeye çalışır.
1918 yılı hem ülke hem de Sait Paşa ve ailesi için sıkıntılı geçecektir. Balkan Savaşları ve ardından gelen Büyük Harp ve işgal güçlerinin İstanbul’a girmesi kara günlerin habercisi olmuştur. Sait Paşa üzüntüsünden evden çıkmayı reddetmiş bir süre sonra da hastalanarak hayata gözlerini yummuştur. Afife’nin hayattaki en büyük destekleyicisi olan dedesinin eksikliğini hayatı boyunca yaşayacağından habersizdir.
Afife'nin tiatro eğitimi aldığını Hidayet Bey öğrenir ve evde tartışma çıkar. İlk ikazında Afife'yi o okula gitmesini yasaklamıştır. Ama Afife kendini mutlu ve kendi gibi hissettiği tek yerden uzak kalmanın acısını derinden hissetmiştir. Annesi bu kızın hali hal değil bu böyle olmaz. Hidayet Bey'de bu yaştan sonra sabit fikirleri değişmez der ve Afife'yle beraber evden ayrılır.
Artık Afife, Medhiye Hanım ve Afife'nin dadısı Sophia beraber yaşamaya başlar. Üç kadın zamanla birlikte zor günleri atlatmayı başarırlar. 1919 yılı Türk tiyatrosu ve Afife için bir ilk gerçekleşmeye başlamıştır. Çok istediği tiyatroda başrolle Afife Jale ismiyle adım atmıştır. Tatlı Sır ’la muhteşem bir oyun çıkarmış fakat tebrikleri kabul ederken polis baskınıyla gözaltına alınmak istenmiştir. Afife, yaşadığı dönemin bedelini ödemeye başlamıştır. Kuzeni Ziya ile kaçmayı başarmış ancak gün içinde stresten yaşadığı baş ağrısı, yoğun gerginlik yaşadığı dönemlerde tekrarlamıştır.
Ne kadar çok doktor gezdiyse hepsi tesirsiz kalmıştır. Yaaşadığı sağlık sorunlarına rağmen hala pes etmemiştir. İlk ve tek Müslüman Türk sahne sanatçısı olması ile tüm dikkatleri üzerine çekmiştir. Her sahne sonrası polis baskınları ve gördüğü suçlu muamelesi genç kızı onu üzsede vazgeçmemiştir. Şiddetlenen baş ağrılarına rağmen her gün annesi ve dadısıyla provalar yapmış ve işine ilk gün ki gibi önem vermiştir. Osmanlı’nın geçiş yaptığı bu dönemde o kurtuluş mücadelesini yakından takip etmiş, kendi alanında “sanatıyla direnerek” mücadele vermiştir.
Ağrı günden güne dayanılmaz bir ahle gelmiştir. Kendisi gibi baş ağrısı çeken doktor Suat Afife'ye bir iğne önerir fakat bu iğnenin bağımlılık yapabiliceğini saklamıştır. Genç kız bir süre sonra farkında olmadan morfin bağımlısı olmuştur. Tiyatroya olan sevdasına teyzenin oğlu Ziya'da eklenmiş ve Ziya'nın evlenme teklifine bağımlı olduğu için olumlu cevap verememiştir. Tiyatroya olan sevdasına sığınmıştır. Fakat ne mümkündür, ülkenin rejimi değişirken henüz kadınlara olan yasak devam etmektedir.
Büyük umutlarla çıktığı Trabzon turnesinde, aksi tesadüf etmiş onu ilk oyunda tevkif etmek isteyen polisle karşılaşmıştır. Yine şiddetli baş ağrıları ile baş başa bırakmıştır. Dayanamadığı ağrılarla arkadaşlarından yardım istemiştir. Bağımlı olduğu kulaktan kulağa yayıldığı gibi çarede bulamamış ve İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır.
Artık morfin almak için Dr Suat’a ve onun istismarına maruz kalmamak için çare aramaya koyulmuştur. Kendi vücuduna morfin yapmayı öğrendikten sonra bağımlılığı günden güne artmıştır. Bu arada tiyatro oyun teklifleri bıçak gibi kesilmiştir. Üzüldükçe bağımlılığına sığınmıştır. Büyük aşkı Ziya ise ondan umudunu kesmiş, evlenmiştir.
Hayatındaki nadide güzel gelişme ise Selahattin Pınar’la tanışması ve evlenmiş olmalarıdır. Selahattin Pınar'dan bir süre morfin bağımlısı olduğunu saklmaıştır. Hatta sırf morfin bağımlılığı yüzünden onun hayatı kararmasın diye görüşmeyi de kesmiştir.
Selahattin Pınar ile evlendikten sonra onun mutluluğunun etksiiyile başında ağrı hissetmez ve morfin gereği duymamıştır. Bir süre morfini bırakmıştır hatta evde bulunan iğneleri de atmaya kara vermiştir.
Ama bir gün bu mutluluğa Afife'nin bağımlılığı gölge düşürmüştür. Durduk yere morfin aklına gelmiş ve yoksunluk çekmeye başlamıştır.
Bir süre İstanbul’dan uzaklaşıp aile ziyaretine gittiği ablası Behiyenin evinde yine morfin arayışı bu defa aile içinde duyulmasına sebep olmuştur. Büyük utanç yaşayan Afife İstanbul’a döndüğünde büyük bir ayrımın eşliğine gelmiştir.. Tiyatro camiası, eşi, ailesi bu bağımlılığı öğrenmişlerdir. Sevdiklerini daha fazla üzmemek için hepsinden ayrı kalma karara almıştır. Ne kadar zor olsa da çok sevdiği eşine bu yüzden ayrılmak istediğini söylemiştir.
Sokakta kaldığı ilk gün onun için zorlu gemiştir. Geçirdiği kriz sonrası gözünü akıl hastanesinde açmıştır . Ailesine ulaşılmasını istemediği için ismini açıklamamıştır. Akıl hastanesinde geçen dört yıl sonrasında Selahaddin Pınar’ın sesini radyodan tesadüfen duymuş özlemleri, yalnızlığı onu yakınlarına ulaşma istediği doğurmuştur. Ve doktorundan yardım istemeye karar vermiştir. Afife’nin yakınlarını bulmak için gazeteci Nusret Beyden yardım istemiş. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi başhekimi Profesör Doktor Mazhar Osman Bey’in ofisinde gazeteci Nusret Safa Coşkun’a hayatını ve yaşadıkları zorlukları bütün şeffaflığıyla anlatmıştır. Dört yıldır arayan soranın olmamasına rağmen onu en çok üzen sanat camiasının ve yazın dünyasının gösterdiği vefasızlık olduğunu dile getirmiştir.
Dedesinin üzerinde çok durduğu “Ahde Vefa” onun tutkusu olan tiyatro üstatları tarafından yapılmıştır. Genç kızı dönemin şartlarını bile bile öne sürmüş sonrasında çektikleriyle baş başa bırakmışlardır. Dr. Mazhar Osman bir başka vefa örneği göstererek önceden tanıdığı Sait Paşa ve sahnede oyununu seyrettiği Afife Jaleye kol kanat germiştir.
İsteği üzerine ağabeyi Sedat’ı bulup onun yanına naklettirmiştir. Bir buçuk yıl Sedat ve ailesinin yanında kalan Afife ölümün yaklaştığını hissetmiş, onları daha fazla üzmemek için hastaneye geri dönmeye karar vermiştir. Burada son nefesini verdiğinde cenazesinde tiyatrodan birkaç isim ve yanındaki üç dostundan başka kimsesi yoktur. Ve Afife Jale kimsesiz bir şekilde 39 yaşında vefat etmiştir.
Osman Balcıgil yine bir dönemi ve dönemin kahramanı Afife Jale’nin hayatıyla birlikte aktarıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yılları ve Cumhuriyetin ilk yıllarını kapsayan hayat hikayesi dönemine ışık tutuyor. Yaşanılanları anlamlandıran dönemin şartlarıyla birlikte sunulan roman bir geçiş sürecini de resmediyor.