Ahlat Ağacı: Taşradaki Edebiyat

Aslında bakıldığında sinema demek hayat demek, hayatın gerçeklerini ekrana taşımak demek gibi geliyor bana.

Ahlat Ağacı 2018 yılında yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan'ın yapmış olduğu bir drama filmidir.

Üniversiteden yeni mezun olan Sinan memleketi Çan'a geri döner. En büyük arzusu yazar olmaktır ama bunun için yeterli bütçesi yoktur. Sinan kitabını bastırabilmek için bir fon arayışındadır fakat tüm öabalarına rağmen kapılar birer birer yüzüne kapanır. Babası İdris ise taşrada öğretmendir. Eskiden itibarlı, tanınan, saygı duyulan bir kimseyken kumara olan düşkünlüğü nedeni ile hem toplumdaki saygınlığını hem de maddi varlığını yitirir. Bir yandan babasının borçları ile uğraşırken öte yandan kitabını yayınlatmak için çabalamakta. Sinan bu süreçte hem kendi içsel çatışmaları ile yüzleşir hem de babası ile karmaşık ilişkisini sorgular.

Filmde tipik bir Türk ailesi resmedilir; her biri kendi dünyasında kaybolmuştur. Baba sorumluluklarından kaçar ve olgun davranmaz. Kumara olan düşkünlüğü ve çocuksu tavırları aileyi daha zor bir duruma sürükler. Anne ise, kendini ailesine adamış ve sessizce kaderine razı gelmiştir. Çocuklar da bu aile yapısı içerisinde kaybolmuşlardır. Duygusal bağlar zayıflamış, sevgi ve anlayış yerini kocaman bir yalnızlığa bırakmıştır.

Bu hayatta herkesin gerçekliği ve gerçekliği algılayış biçimi o kadar farklı ki... Hayatın bize sunduğu koşullar, her coğrafya ve insan için aynı değil. Bir coğrafyadan diğerine, kavram ve olgulara bakış açısı bile dramatik şekilde değişir. Kimi insanlar bunu bir zenginlik olarak algılarken kimileri içinse bir noksanlıktır. Sinan ise, bu farklılıkları bir zayıflık olarak algılar. Memleketine döndüğünde, taşra insanının dar kalıplar içerisinde sıkışıp kaldığı kanısına varır. Taşradaki durağan gerçeklik, sınırlı ve bayağıdır onun için. “Sevmiyorum buraları. Dar kafalı, hoşgörüsüz, bezelye taneleri gibi birbirine benzeyen bir sürü insan. Burada ömür çürütmeye niyetim yok.” der.

Sinan köydeki taşralılar gibi 'ömür çürütmek için' yaşamaz. Büyük idealleri ve hedefleri vardır bu hayatta. Köyden çıkacak, yazar olacak ve topluma yön verecektir. Fakat şöyle bir durum vardır ki; Sinan gibi insanlar nereye giderse gitsinler mutlu olamayacaklardır. Mutluluklarına hep uzakta ve bilinmezlikte olacağını tasavvur ederek avuturlar kendilerini. Nuri Bilge Ceylan'ın da dediği gibi; ''Hayatımızdan memnun değilsek nerede olursak olalım, başka yerde mutlu olabileceğimiz avuntusu bize iyi gelir."

Sinan, her ne kadar babasını eleştirip ona benzememek için çabalasa da, bu kaçınılmazdır. Hayal kırklıkları, ilişki kurma biçimleri, yaşamdan kaçışları benzerdir. ‘’Yamaçta bir ahlat vardı. Okulun karşısında, ona bakarak anlatmıştın. Seni de, kendimi de hatta bazı açılardan dedemi de bu ahlata benzettiğim oluyor bazen. Ne bileyim uyumsuz, yalnız, şekilsiz…’’ Bu hayatta ilk temas kurduğumuz kişiler ebeveynlerimizdir. Hayatla ve insanla kurduğumuz ilişkide büyük rol oyuyorlar. Bu sebeple istesek de istemesek de onlardan bir parça taşırız.

“Aslında o kadar önemli biri olmadığımız ortaya çıktığında neden üzülüyoruz ki? Bunu temel bir aydınlama hali olarak ele alabilsek daha iyi olmaz mı? İnanmak dediğimiz şey sonuçta insanın içinde başlattığı bir eylemdir. Ve güzelliğe, aşka inanmak kadar ayrılığa da inanmak, hazır olmak gerekir. Yani her güzelliğin sonunda bir kopuş, ayrılık pusuda bekler. Madem öyle, başımıza gelen bu gibi tatsızlıklara bizi kendi bilinmeyenlerimizle yüzleştiren hayırlı felaketler gözüyle bakmamız gerekmez mi?”

İzleyiciye sinematografik ve tiyatral bir anlatım sunmasının yanı sıra coğrafyanın gerçekleri, aile ilişkileri gibi birçok derin konu üzerine düşünüdüren bir film. Eski bir kız arkadaşı ile aşk üzerine, yörenin tanınmış yazarı Süleyman ile edebiyata dair, köyün imamı Veysel ile din ve ahlak hakkında felsefi derinliğe sahip uzun diyaloglar mevcut. Yönetmen; felsefe, edebiyat, sosyoloji gibi farklı disiplinler sinemayla bir arada sunmakta.

Aslında bakıldığında sinema demek hayat demek, hayatın gerçeklerini ekrana taşımak demek gibi geliyor bana. Ahlat Ağacı ise bu gerçekliği yalın ve çabasız bir anlatımla aktarıyor bize. Filmin uzunluğu gözünüzü korkutmasın. Dikkat süremizin hayli azaldığı şu sıralarda belki böyle bir deneyim iyi bile gelecektir! Keyifli izlemeler.