Ahmet Ümit: Kayıp Tanrılar Ülkesi Kitap Yorumu
Arkeoloji, Mitoloji ve Polisiyeyi harmanlayan bir Ahmet Ümit klasiği.
Merhaba sevgili okurlar, bugün sizlerle son zamanlarda okuduğum kitaplardan biri olan Ahmet Ümit'in Kayıp Tanrılar Ülkesi eserini spoiler vermeden yorumlayacağım.
Bildiğiniz üzere Ahmet Ümit polisiye türünde uzmanlaşmış bir yazarımızdır. Kendisinin daha önce adını çok duymuştum ama eserlerini okuma fırsatını bir türlü bulamamıştım. Birkaç ay önce gittiğim kitap fuarında gördüğüm Kayıp Tanrılar Ülkesi eseri dikkatimi çekti ve almadan edemedim. Çok büyük beklentilerim yoktu fakat kitabı okumaya başlayınca elimden düşüremedim :) Lafı uzatmadan hemen kitaptan bahsetmeye başlıyorum.
Roman, Berlin Emniyet Müdürlüğünde komiser olan Türk Yıldız Karasu ve Alman yardımcısı Tobias Becker'in Cemal Ölmez'in cesedini bulmasıyla başlar. Fakat bu cinayet Yıldız ve Tobias'ın karşılaştığı diğer cinayetlere hiç benzememektedir. Cemal Ölmez'in kalbi sökülmüş Zeus Altarına sunulmuş şekilde bulunur. Nesiller boyu Pergamon'da kazılarda yer almış Ölmez ailesinin hikayesi böylece başlar. Kahramanlarımız hemen soruşturmaya başlarlar fakat tek kurban Cemal Ölmez olmayacaktır. Katil diğer kurbanlarını da mitoloji ile alakalı şekilde katleder. Bakalım bu karmaşık cinayetler dizisinde Yıldız ve yardımcısı Tobias katili yakalamayı başarabilecekler midir?
Kendi fikirlerime gelecek olursam, kitabın dili gayet sade ve anlaşılırdı. Mitoloji, Arkeoloji, Polisiye bir arada olması kitabı daha heyecanlı yapmış ve bir sonraki seviyeye taşımış. Her sayfada neler olacağını merak ederek okudum. Kitabın bölüm başlarında Zeus'un ağzından onun doğuş hikayesini dinlememiz mitolojiye olan merakımı arttırdı diyebilirim. O kısımları okurken hiç sıkılmadım. Olaylar zinciri de karmaşık fakat bir o kadar da anlaşılırdı, satır aralarında kaybolmadım. Ayrıca yer yer kitapta ters köşe oldum ve katili duyunca da şok oldum. Eminim siz de tahmin etmekte zorlanacaksınızdır. Kitabı gerçekten çok beğendim. Özellikle Yıldız'ın Almanya'da Türklerin neler yaşadığına dair emsal oluşu da kitaptaki güzel mesajlardan biriydi. Yazarın Nazilerden, Türkiye'deki iç karmaşıklıklardan da olaylar içinde bahsetmesinin hem okuyucuyu düşündürdüğünü hem de olay örgüsünü taçlandırdığını düşünüyorum. Fakat kitabı okumayı bitirdiğimde Yıldız'ın hikayesinin sanki yarım kaldığını hissettim. Cinayet soruşturması tamamlanmıştı fakat sanki onun yolculuğu daha yeni başlıyordu. Belki de yazar bize böyle hissettirmek istedi kim bilir?
Sonuç olarak eğer daha önce Ahmet Ümit okumadıysanız ya da okuyup beğendiyseniz bu kitap beklentilerinizi karşılayacaktır. Yazımı kitaptan en sevdiğim alıntılarla sonlandırıyorum. Hepinize keyifli okumalar!
"...Ve elbette çocuklar aynaya baktıklarında kendileriyle değil babalarıyla karşılaşırlar. Kendilerini gördüklerini sanmalarına rağmen o saydamlıkta duran babalarıdır aslında."
"...Babalarımız, unuttuğumuzu zannettiğimiz ama hiçbir zaman silinmeyecek buruk bir anı olarak hep yaşayacaktır zihnimizde."
"Bilgelik yaşanılmış olanı anlamakla başlar."