Alfabelerin Binlerce Yıllık Yolculuğu

Alfabelerin sıra dışı evrimini keşfederek, günümüzde kullandığımız tüm yazı sistemlerinin kökenlerine inen büyüleyici bir yolculuk.

Alfabelerin sıra dışı evrimini her defasında bir önceki halinden izler taşıması sayesinde takip edebiliyor, birçok alfabenin kökenine inebiliyoruz. Bu bize hem eski yazı sistemlerini çözümlememizde fayda sağlıyor, hem de toplumların kültürel ve ticari etkileşimleri hakkında bir fikir veriyor. Örneğin, Latin alfabesi ve Arap alfabesinin aynı kökene sahip olduğunu biliyor muydunuz? İkisinin de kökenlerini incelediğimizde aynı yerden evrildiklerini görüyoruz. Bunun gibi yüzlerce örnek var, elbette bunun ana sebeplerinden biri yazıyı -bildiğimiz kadarıyla- sadece dört farklı medeniyetin bağımsız olarak icat etmiş olması, dolayısıyla tüm alfabelerin bu dört yazı sistemine dayanması gerekiyor. 

Bu dört bağımsız şekilde icat edilen yazı sistemleri sırasıyla Sümerler tarafından geliştirilen çivi yazısı, Antik Mısır hiyeroglifleri, Çin medeniyetinin ideogramları (bir fikri ya da kavramı temsil eden karakterler) ve Maya hiyeroglifleridir. Günümüzde aşina olduğumuz ve coğrafyamızı çevreleyen tüm alfabelerin kökeni çivi yazısına ve Antik Mısır hiyerogliflerine dayanır. Bu saydığımız yazı sistemlerinden ortaya çıkan ve günümüzdeki alfabelere oldukça yakın olan ilk alfabe Fenikelilere aittir ve kökeni Mısır hiyerogliflerine dayanır. Bu alfabe, günümüzden yaklaşık 3000 yıl önce Semitik bir dil olan Fenike dili için tasarlanmıştır. Ticaretle uğraşan bir deniz toplumu olarak Fenikeliler hem kullanışlı hem de anlaşılır bir yazı sistemine ihtiyaç duymuştu, Fenike alfabesi de tam bu ihtiyacı karşılayacak şekilde her harfin bir sesi karşıladığı şekilde geliştirilmiş, yazı sistemlerinin alfabeye dönüşmesindeki ilk örneklerden biri olmuştur. 

Günümüz Lübnan’ında ilk yerleşimlerini kuran Fenikeliler, komşu oldukları Arami halkıyla ve ticaret yollarından dolayı Antik Yunan medeniyetiyle etkileşim halinde olduklarından alfabeleri hem Antik Yunan alfabesinin hem de Arami alfabesinin öncüsü olmuştur. Buradan sonra alfabelerin soy ağacı ikiye ayrılır; Yunan alfabesi batıyı etkilerken, Arami alfabesi doğu alfabelerinin kökenini oluşturur. Tıpkı Fenikeliler gibi Antik Yunan da Akdeniz boyunca birçok koloniye sahip, deniz ticareti üzerine kurulu bir medeniyettir. Fenikelilerin yıkılışından sonra Akdeniz’de baskın kültürlerden biri haline gelen Yunan kültürü, bu şekilde Akdeniz’deki birçok medeniyeti etkilemiştir. 

İtalya Yarımadasında bulunan kültürler, Yunan kültüründen en çok etkilenenlerden olmuşlardır. Öyle ki Yunan etkisini mitolojilerinde, yaşam stillerinde, yönetim biçimlerinde ve hatta askeri yapılarında kolayca görmek mümkündür. Bunu anlamanın en kolay yollarından biri Roma mitolojisindeki figürlerle Yunan mitolojik figürlerini karşılaştırmak olacaktır. İşte bu etki, eski Latin ve Etrüsk kabilelerinin alfabelerinin temelini oluşturmuştur. Bu da elbette şu an da kullanıyor olduğum Latin alfabesinin ilk halini temsil ediyor. Bundan sonrasında ise Latin alfabesinin hikayesi, yüzlerce farklı toplumun asırlar boyunca alfabeyi kendi dillerine göre tasarlamasıyla günümüze kadar sürüyor. 

Şimdi ise Fenike alfabesinden doğuya açılan kapıya bir göz atalım. Tüm İbrahimi dinlerin yazılı tarihine katkı sağlayan alfabeleri ortaya çıkaran Arami alfabesi, sadece tüm Orta Doğu alfabelerinin değil, aynı zamanda Hindistan’daki birçok alfabenin ve eski Macar, Moğol ve Türk alfabelerinin kökenini oluşturur. Arami alfabesi, MÖ 8. yüzyıl dolaylarında Fenike alfabesinden ayrılmıştır ve çıktığı ilk dönemde doğudaki çivi yazısının etkisini azaltmış, Asur ve Babil gibi büyük medeniyetlerin bu alfabeyi benimsemesine yol açmıştır. Bunun en önemli sebeplerinden biri de daha önce bahsettiğimiz gibi alfabelerin eski yazı sistemlerinden daha kullanışlı olmasıdır. Aramice, aynı zamanda İsa’nın da ana dilidir ve Arami alfabesi MS 600 yıllarına kadar kullanılmaya devam etmiştir.

Tüm bunlar; eski Türk alfabesinden Latin alfabesine, Latin alfabesinden Arap alfabesine bildiğimiz birçok alfabeyi birbiriyle bağlantılı yapar. Bu da bize dünyadaki tüm kültürlerin bir şekilde birbirinden faydalandığını, her birinin binlerce yıllık kolektif bir dünya medeniyetine katkı sağladığını gösteriyor. Alfabe gibi daha birçok kültürel etken, asırlar boyunca kimi zaman form değiştirerek, kimi zaman da olduğu gibi kalarak yolculuğunu hiç aksatmadan devam ettiriyor ve günümüzde hala canlılığını sürdürüyor. Bana sorarsanız bu aynı zamanda insanlık olarak her zaman belirli tekniklere ve bilişsel yapılara bağlı kaldığımızın da bir göstergesi.