Anadolu Rock'ın Kurucularından: Muhtar Cem Karaca

Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar.


70'lerin neredeyse her yıl en iyisi seçilmiş, Anadolu ve Rock'ın senteziyle müzik yapan Cem Karaca'nın geçen kış vizyona giren filmi ''Cem Karaca'nın Gözyaşları'' kısa bir süre sonra yayından kalkmış ve film davalık olmuştu. Aylar sonra dava bitti ve film dijital platformda yayımlandı. İsmail Hacıoğlu'nun muhteşem performansıyla can verdiği Cem Karaca'nın hayatına bir de biz bakalım.

Tiyatrocu bir anne ve babanın tek oğullarıydı Cem. Sanatla iç içe büyümüş biriydi o. Kolej yıllarda arkadaşlarının ısrarı üzerine çıktığı sahnede keşfetmişti müziğe olan ilgisini. Rock'a hep meraklıydı fakat ilk zamanlar yabancı dillerde şarkılar söylerdi. Babası onun hariciyede çalışmasını istiyordu yani memur olmasını istiyordu hatta öyle ki filmde görülen konser sırasında babasının onu yuhalatması gerçekte de yaşanan bir olaydı ama Cem'i bunların hiçbiri yıldıramazdı.

Onun müziği için dönüm noktası askerlik olmuştu. Orada dinlediği bir bağlamanın onun hayatında etkisi büyüktür. Bir röportajında da dediği gibi türkülerle tanıştı Cem. O günden sonra bir ayağını Anadolu'dan hiç çekmedi. Anadolu'nun insanını, şairini, dertlerini, zenginliklerini anlatmıştır şarkılarında. Askerden hemen sonra Apaşlar grubuyla birleşti ve Altın Mikrofon yarışmasına halk ozanı Karacaoğlan'ın Emrah şiirini besteleyerek çıktı yarışmaya ve ikinci oldular. Sonrasında Apaşlar'la birçok şarkıyı plakladılar. Almanya'ya gidip konserler verdiler, plak doldurdular. Döndükten sonra konser teklifleri yağdı ve turnelerde Anadolu'daki sorunlarını tanıyor ve bunu şarkılarında anlatmak istiyordu Cem ve bu noktada Apaşlar daha batılı bir tarz düşündüğü için yolları ayrıldı. Apaşlar'dan sonra Kardaşlar ve sonrasında da Moğollar ve Dervişhan gruplarıyla yollarına devam etti. Onun müziği git gide muhalif bir tavır içerisinde ilerliyordu. Bir süre sonunda o artık bir taraftı. Yetmişlerin ikinci yarısında Sağ- Sol kutuplaşmasının başlamasıyla Cem artık ''solun'' bir figürü haline gelmişti. 1 Mayıs şarkısından sonra Dervişhan ile yollarını ayırmış ve bir grup denemesinden sonra yurt dışına çıkmıştı. Orada Nazım Hikmet'in şiirlerinden oluşan şarkını yazmıştı. Daha sonraki zaman diliminde önce yargılanmaya başladı ve ardından vatandaşlıktan çıkarıldı. Yurt dışında şarkı yapmaya ve orada yaşamaya devam etti. Bu olaylar onu yıkarken ailesinden uzakta intiharı bile denedi. Burada Almanca bir albüm yayımladı. Burada senelerce yaşasa bile ısınamayan Cem Karaca Turgut Özal'la Almanya'da görüştü ve dönmek istediği dile getirdi. Cem ülkeye döndü, her vatandaş gibi davalarından yargılanıp berat etti. Gülhane konserinde on binlerce insan onu dinlemeye geldi fakat bunu farklı yorumlayan ve ''Cem yolundan döndü'' diyenler de oldu o ise cevabını şarkılarında verdi.

Ben döneksem döndüm diye memleketime
Döndüm baba döndüm işte oh be
Ben döneksem döndüm diye memleketime
Döndüm baba döndüm işte oh be


Sonrasında şarkılarını yayımlamaya devam etti ve ölünceye kadar da müziğini bırakmadı. Cem Karaca, müziğiyle sadece bir dönemi değil, bir halkın duygularını, umutlarını, isyanlarını anlatan bir efsaneye dönüştü. Müzik kariyerinde geçirdiği iniş çıkışlar, sürgün yılları ve zorluklar onu bir sanatçıdan çok, halkının sesine dönüşmesine yol açtı. Onun şarkıları, her zaman bir değişim, bir dönüşüm sürecinin parçası oldu; zaman zaman baskılara karşı direnişi simgeledi, bazen de umutla geleceğe bakışını… Ancak o, her ne olursa olsun, bir sanatçı olarak en değerli özelliğini korudu: Gerçekçi ve özgün olmak.

Sadece müziğiyle değil, duruşuyla da bir dönemin simgesi oldu. Geri dönüp baktığında, bir zamanlar "dönüşüm" olarak görülen şey, aslında bir yenilik ve dirençti. Cem Karaca, toplumun sesini duyurmakla kalmadı, kendi hayatını da şarkılarında anlatarak, hem yaşadığı hem de yaşattığı dönemi sonsuza kadar hatırlatmayı başardı.

Müzik yolculuğu bir son bulsa da, Cem Karaca’nın şarkıları, hala duygularımıza ve belleğimize dokunmaya devam ediyor. Onun müziği, yalnızca dinlenilen bir melodi değil, aynı zamanda bir direniş, bir arayış ve bir özgürlük simgesidir.