Ankara Neden Romantize Ediliyor?

Ankara'nın özellikle son zamanlarda romantize edilmesine dair.

Ankara hakkında ne zaman bir sohbet açılsa genelde insanlar ikiye bölünür: Ankara’yı romantize edip sevenler ve Ankara’dan nefret edenler. İki tarafın da kendince haklı argümanları olabiliyor zaman zaman. Nefret edenlerden başlayacak olursak, en büyük sebepleri sonbahar ve kış mevsimindeki dondurucu soğuğu, ulaşım problemi ve İç Anadolu’da denize kıyısı olmayan bir şehir olması. Genelde bu nefreti dillendirenler, akabinde İstanbul veya İzmir ile karşılaştırır Ankara’yı. Oysaki yanlış bir kıyastır bu. Ankara diğer büyük şehirlere nispeten cumhuriyetin kuruluşu ile başkent olması sebebiyle büyümüş ve hâlâ büyümekte olan bir şehirdir. Denize kıyısı olmaması, o zamanlar işgal altında olan ülkemiz için büyük bir avantaj olarak görülmüştür. İç Anadolu’da konumlanması ile çevre Doğu illerinden göçü kolaylaştırmıştır. 

Konumuza dönecek olursak, nefret edenler daha somut, elle tutulur sebepleri gerekçe olarak sunar ve genellikle argümanları desteklenebilir kanıtlarla haklıdır. Lakin diğer tarafta, özellikle Ankara’ya sonradan üniversite okumaya veya çalışmaya gelen kesimin Ankara’yı romantize etme durumu var. Bu romantize etme durumunun özellikle şehir dışından gelen üniversite öğrencilerinde yaygın olduğunu düşünüyorum. Çoğu zaman hayatta ayakları üzerinde durma sürecinin ilk başladığı yer olarak onlara özel bir şehir hâline gelmeye başlar Ankara. Çoğu ilkin, çoğu üniversite arkadaşlığının başlangıcıdır aynı zamanda. En nihayetinde ergenlikten yetişkinliğe adımlarını atarken karakterlerinin gelişmesi, oluşması veya oturması da bu şehirde yaşanır.

Çoğu zaman hepimizin duyduğu Tunalı’dan Kızılay’a yürüme eylemi şehrin mükemmel bir mimari veya doğa yapısı olduğu için özel değildir. Özellikle akşam saatlerinde canlanan Tunalı’dan ağaçlara sarılı ışıklar eşliğinde, eski Ankara evlerinin şu anki tektipleşen evlere kıyasla daha güzel mimari yapısıyla süslenmiş yollardan yürüme eylemi estetik açıdan özelleştirir. İnsan kafadaki düşünceleri ile meşgul hâldeyken etraftaki ışıkların yansıdığı, eski evleri izleyerek garip bir nostalji hissiyatına bürünür.