Karanlığı Aydınlat
Bir insan hakları ihlali olan kadına şiddete son vermek için başlatılan 16 günlük aktivizm kampanyasını duydunuz mu? Buyrun yazımıza...
“Kadına şiddet” günlük hayatımızda oldukça sık duyduğumuz bir kavram. Gün geçmiyor ki haberleri açtığımızda bir kadına şiddet vakası ile karşılaşmayalım. İç İşleri bakanı Soylu’nun açıkladığı bilgiye göre 2019 yılında 299 kadın öldürüldü. Bu sayı geçen yıl 280 idi. Ne yazık ki ülkemizde her geçen yıl bir öncekine kıyasla daha fazla kadın öldürülüyor, şiddet görüyor, tecavüze ve tacize maruz bırakılıyor.
Peki, bu alanda hiç mi güzel şeyler olmuyor? Elimizden bu haberleri izleyip o kadınlara üzülmekten başka bir şey gelmiyor mu? Yeterince farkında mıyız kadına şiddetin?
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak anılmakta. Çankaya Belediyesi bu yıl on altı günlük bir aktivizm programına imza attı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği ve İsveç Büyükelçiliği ortaklığıyla bir kampanya başlatıldı. Kampanyanın sloganı ise #LighttheDark yani #KaranlığıAydınlat.
Aslında kadınlar zifiri bir karanlıkta yaşamamak için mücadele veriyorlar. Oturup bu dünyanın ne kadar karanlık olduğundan hayıflanmak yerine, bu karanlığı aydınlatmanın bizlerin elinde olduğunun bilincine varmalıyız. Çünkü ufacık bir ışık bile – ateşböcekleri- karanlığı yok etmek için büyük bir umut ışığıdır.
Kadınlar, yaşadıkları kentlerde kendilerini güvende hissedemiyor. İş çıkışı karanlık bir sokağa girdiklerinde topuklu ayakkabı sesi çıkmasın diye ayaklarını sürüyerek yürüyorlar mesela. Akşam saatlerinde binecekleri dolmuşta, otobüste başka kadın yolcular yoksa ya da hiç yolcu yoksa yürekleri ağızlarında yolculuk yapıyorlar. Toplu taşımanın kalabalık olduğu durumlarda ise çanta vs gibi eşyalarla kendilerini savunmaya alıyorlar. Kendi araçlarıyla akşam saatlerinde seyahat ederken bile saçlarını falan gizliyorlar ki başka araçlar gece tek başına araba kullanan bir kadını sıkıştırmasın diye.
Peki, biz kadınlar karanlıktan mı korkuyoruz yoksa kadınların gece dışarda olmasını yanlış bulan bu karanlık zihniyettin mi?
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi, kadınların kendilerini güvende hissetmedikleri, aydınlatmanın yetersiz olduğu yerleri belirleyip, ilgili belediyeler ile görüşme hedefinde. Bu amaçla ateş böceklerinden ilham alarak kadınlara bir harita sundular ve kadınlardan kendilerini güvende hissetmedikleri yerlere bir ateş böceği kondurmalarını istediler. Şu an haritanın ışıl ışıl olması bizlerin hayıflanması gereken bir durum olsa da bu konuda güzel çalışmalar yapılacağını bilmek insana umut oluyor.
Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için başlatılan bu farkındalık kampanyasının rengi ise umudun ve ışığın rengi olan turuncu. “Dünyayı Turuncuya Boya” sloganı ile yola çıkıyorlar.
Kampanya hakkında sizleri bilgilendirdikten sonra, Ankara Seğmenler Parkı’nda bu yıl ilk kez yapılan ve oldukça beğendiğim kamusal alan sergisinden bahsetmek istiyorum.
Açık alanda yapılan bu sergide kadına şiddete ve eşitsizliğe dikkat çeken ışıl ışıl eserler bulunuyor. İşte bunlardan birkaçı:
Bu çalışma, bizlere siyasette toplumsal cinsiyet eşitliğini anlatmakta. Bu renkli platformlar aslında kürsüleri temsil ediyor. Kürsülerin renkleri ise pembe ve mavi. Her ne kadar renklerin cinsiyeti olmasa da pembe hep kadınlar ile, mavi ise erkekler ile ilişkilendirilmiş renklerdir. Fakat siyasette de yaşamın herhangi bir alanında olduğu gibi kadın-erkek ayrımı olmamalıdır. Bu kürsülerin üzerine hangi yaşta, hangi kiloda, hangi boyda ya da hangi cinsiyette olursanız olun, çıktığınız alan eşitliğin rengi olan turuncuya dönüşecektir. Çünkü “siyasetçi” olduğunuz zaman sadece “siyasetçi” olursunuz.
Şiddet, sadece doğaya özgü olması gereken bir kelimedir aslında. “yıldırım” çarpar insana, “yağmurun şiddeti”nden bahsedilir, “rüzgar” vurur insanın saçına. Bunları ağaca yazan sanatçı, şiddetsiz bir toplum mesajı vermek istiyor bizlere.
Evlerimiz bizlerin kapalı kutularıdır. Evin içinde olan biteni dışarıda olan kimselerin bilmesi mümkün değildir. Toplumun atadığı kadın-erkek rolleri sonucu kadınlar kendi evlerinde farkında bile olmadan şiddete maruz bırakılmaktadır.
En beğendiğim eserler arasında ise hepimizin yakinen bildiği tahterevalli yer alıyor. Esra Koruç bu eserinde bizlere metaforik bir oyun hazırlamış. Şiddetsiz ve eşit bir dünya ancak çift taraflı çaba sonucu elde edilebilir. Toplumda kadın-erkek eşitliği istiyorsak, bu sadece kadınların çabası ile elde edilecek bir şey değildir. Her iki taraftan da eşit güç gelmek zorundadır. Bu oyunda da denge sağlandığında eşitliğin rengi olan turuncu yanmaktadır. Bir taraf diğerinden ağır bastığında ise kırmızı renk yanıyor.
Sergiyi henüz görmemiş olanlar varsa 10 Aralık’a kadar Seğmenler Parkı’nı ziyaret edebilecekleri bilgisini ekleyerek yazımı sonlandırıyorum. Unutmayın şiddetsiz bir dünya mümkün ve her güçlü ateş küçük bir kıvılcımdan sonra çıkar.