Antik Çağda Bilginin Nereden Geldiğine Dair Görüşler Nelerdir?
Bilgi nedir? Neyi bilebiliriz, neyi bilmekteyiz? Doğuştan mı bilgiliyiz yoksa bilgiye sonradan mı sahip oluruz?
Bilgi her çağda ulaşılmak istenen, araştırma konusu olan ve arayışı bitmeyen bir şeydir. Antik çağda bilginin arayışına baktığımız zaman, Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi isimler bulunur.
İlk olarak Platon'un bilgi görüşüne bakarak başlayalım. Platon bilgi konusunu birçok eserinde ele almıştır. Peki ele aldığı eserler hangileridir diye soracak olursak, “Menon”, “Theaitetos” ve “Devlet” gibi eserlerinde bu konu üzerinde durmuştur.
Platon'a göre bilgi hatırlanması gereken bir şeydir ve kaynağı da “ruh”tan gelmektedir. Ruh beden ile ilişkisi aracılığıyla bilgiyi edinebilir. Beden aracılığıyla ruha aktarılan bilgi, aslında ruhta olan şeylerin hatırlanmasına yol açmaktadır ve ruhun yönlendirmesi ile doğruya ulaşılabilir. Aynı zamanda “gerçek bilgi” denilen bir bilgi türü de vardır ve bu gerçek bilgi tanrıdan/mutlaktan gelir. Ruhtan gelen bir bilgiye ulaşabilmek için onu doğada aramak gerektiğini, yani insanın yaşamında doğaya uyarak bilgiye ulaşabileceğini söylemektedir Platon.
İnsan sosyal bir varlık olduğundan zaman içerisinde toplumlar oluşmuş ve toplumlar da devletleri inşa etmişlerdir. Devletin içerisinde de eğitim yolu ile bilgiye ulaşılabilir. Aslında bir nevi doğanın içerisinde kendini geliştirerek, araştırmalar ile bilgiye ulaşılmasına benzemektedir çünkü toplumdaki insanlar da eğitim yoluyla bilgilenmektedir. Kısacası Platon açısından bilgi zaman içerisinde “hatırlanarak” elde edilmektedir ve üst bir şeydir.
Sokrates, Platon’un hocasıdır ve bilginin sorgulanarak ulaşılabilir bir şey olduğunu düşünmektedir. “Sokrates’in Savunması” isimli esere bakıldığında, Sokrates bir bilge olarak görülmektedir ve ona göre insanlar kendisini bilge sanmaktadır. Fakat insanlar bilge olamazlar çünkü bilgiye ulaşmak için sorgulama yapılması gerekir. Sorgulama yaptığı zaman, kendi cahilliğinin farkına varması ve bunu kabul etmesi gerekir. Bu cahilliği aşmak için de sorgulamaya devam etmesi gerekir ve bunun sonucu olarak bilgilenir. İşte insan bu durum içerisine girdiği vakit öğrenme sürecine adım atmış demektir.
Platon'a göre insanlar iyi varlıklardır fakat bu iyi haline bilgi sayesinde erişebilirler. Öyleyse insanın bilgsisiz olması onu kötü kılar. Sokrates ise iyiliği bilgiyle bağdaştırırken, bilginin insanı mutluluğa ulaştıracağına inanır. Sokrates'e göre, mutlu olmak için erdemli olmak gereklidir ve erdemli olmak da iyi bir insan olmak anlamına gelir. Dolayısıyla, Sokrates'e göre, erdemli kişi aynı zamanda bilgedir.
Aristoteles açısından bilginin ne olduğuna gelecek olursak, kendisi “Organon” ve “Nikomakhos’a Etik” isimli eserlerinde bilgiden bahsetmektedir. Ona göre bilgi deneyim yoluyla kazanılan bir şeydir. Akıl zaman içerisinde, yaşadığı şeyler doğrultusunda bilgiye ulaşır. Öyleyse bilgi doğuştan gelen bir şey değildir. Bilgi, gerçeği bulmak ve doğayı anlamak için gereklidir. İnsanın doğru davranışta bulunabilmesi için bilgiye sahip olması gerekir. Ancak bilgiye sahip olmak tek başına yeterli değildir; bilginin de doğru olması gerekir. Doğru bilgi, doğru davranışları beraberinde getirir. Platon'un savunduğu gibi mutlak bir bilginin varlığına inanmaz ve bilginin hatalı olabileceğini de kabul eder. İnsan aklı, ancak üzerine düşündüğü şeylerin sınırları dahilinde bilgiye ulaşabilir. Öyleyse Aristoteles açısından bilgi yaşadığımız dünyada ve hayatın içinde deneyimlenerek kazanılan bir şeydir.
Antik çağın üç önemli filozofunun bilgi anlayışına baktığımızda, bilgiye verdikleri önem her ne kadar benzer olsa da, bu anlayışlarının birbirinden farklı olduğunu görebiliriz. Her biri akıl yürütme ve mantığı bilginin merkezine koyar, ancak bu süreçleri ele alış biçimleri farklıdır. Platon’a göre bilgi, aslında bir hatırlama sürecidir. Sokrates ise bilginin sorgulama yoluyla elde edilebileceğini savunur. Aristoteles'e baktığımızda ise, deneyim ve gözleme dayalı bir bilgi edinme süreci ön plandadır; insan, deneyim aracılığıyla bilgi sahibi olabilir. Bu üç filozofun ortak noktasının ise eğitime verdikleri önem olduğunu söyleyebiliriz. Onlara göre, insan kendini eğiterek bilgiye ulaşmalıdır. Eğitim, bilgiye ulaşmada temel bir faktör olarak kabul edilir. Bu değerlendirmeden çıkarılabilecek sonuç, antik çağda bilginin değerli bir hedef olarak görüldüğü ve farklı düşünürler tarafından çeşitli yöntemlerle erişilmeye çalışıldığıdır. Ortak nokta ise, bilginin gerçekten ulaşılmaya değer bir şey olduğudur.