Arap Baharı Mutlak Güç

Arap Yarımadası’nda bir gelenek niteliği kazanan diktatörlük; Arap Baharı döneminde nasıl bir yol izlemiştir?

Ülkenin başına gelen kişinin hayat boyu gücü elinde tutmak istemesi, Arap Yarımadası’nda bir gelenek niteliği kazanmıştır. Diktatörlük, başa gelenler için bir tercih olmaktan ziyade mecburiyettir. Özellikle Arap Baharı döneminde ülkelerin liderleri çok keskin bir tutum izlemiş ve diktatörlük süreçlerini kendi ülkelerinin dışında bulundukları bölgede de uygulamışlardır.


Liderler, kendilerini “Ulusun Babası” olarak görmüş ve bu yüzden halk onların çocuğu gibi olmuştur. Çocuk olarak gördükleri halkın onları hem sevmesini hem de otoriteyi temsil ettikleri için onlardan korkmalarını istemişlerdir. Hatta öyle ki eski Libya lideri Kaddafi, kendisini sevmeyen halkın terör örgütlerine mensup olduğunu iddia ederek onları hainlikle suçlamıştır.

Arap Yarımadası’nda bulunan diktatörlerin başında bulundukları ülkenin yönetim şekli cumhuriyettir. Ancak kendileri liderlikten çekilince aynı politika ve tutumun uygulanmasını istedikleri için ülkenin başına kendi oğullarını getirmek istemişler ve saltanat sistemini uygulayarak cumhuriyetin bir nevi kraliyet anlayışına evrilmesini sağlamışlardır.

Bir diktatörün toplumsal imajı hem kendi ülkeleri hem de dünya açısından çok önemlidir. Halkın her zaman olmak isteyeceği ancak asla da olamayacağı şekilde yani “Tanrı kadar mükemmel” anlayışıyla bir kılığa sahip olmuşlardır. Dikkat çekici ve de asil. Toplumsal imajlarını etkileyen bir diğer unsur da sahip oldukları varlıklardır. Kudretli oldukları mesajını topluma iletmek için birden fazla saraya sahip olmayı çok kıymetli görmüşlerdir. Onlar için varlıklı olmak ve bununla övünmek bir motto haline gelmiş ve bu yüzden hemen hemen bütün liderler birbirleriyle yarış halinde olmuştur. Bunların yanı sıra kendilerini halkın gözdesi olarak gördükleri için ve daha heybetli görünmek adına heykellerini diktirmişlerdir. Liderler iktidardan düşünce o heykellerin yıkılışı, aslında dikilmesinin hiçbir yararının olmadığını gözler önüne sermiştir.

Diktatör olmak, bir ülkeyi tamamen kendi emellerine alet etmek ve her şeyin kontrolünü elinde bulundurmak demektir. Eğer onlar istemezse ülke hiçbir şeyden haberdar olmaz, sadece kendi ülkeleriyle ve kendi ülkelerinin sadece olumlu haberleriyle meşgul olurlar. Yani medya da diktatörlerin elindedir. Medyanın diktatörlerin kontrolü altında olması, özellikle Arap Baharı gibi bölge için çok önemli olan dönemde halkın habersiz ve sessiz kalmasını doğurmuştur.

Mutlak güç, geçmişten bugüne ülke halkı için dezavantajlı bir durum oluşturmuştur. Başa kim geçtiyse halkı ona göre şekillendirmiş, onları bir nevi kukla gibi istedikleri şekilde oynatmışlardır. Zaman zaman halkın birlik haline gelerek bu duruma karşı ayaklanması, kötü sonuçlar doğurmuş ve ülkeye karşı daha sert bir tutum uygulanmasına sebep olmuştur.