Ay Saçlı Büyücü III

Atladıkları yerden çıkmaya çalışan ikilinin başına neler gelecek?

“Pierdolić!” diye bir küfür savurdu kendi dilinde.


Büyüsünden kaçınmayı başaran bir yılanın dişleri bacağına geçirdiği yetmezmiş gibi bataklığı andıran bir yere düşmüşlerdi. Luna da Max da aşağıda hiçbir şey olmayacağını düşünmüştü ancak fena halde yanılmışlardı. Ama yine de telaş yapacak vakitleri yoktu. Hareketsiz bir şekilde durmaya çalışırken akılları ışık hızında çalışıp bir çözüm bulmaya çalışıyordu.


O sırada Luna’nın aklı bulanmaya başlamıştı. Max onun yüzünü gördüğünde bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Luna terlemeye başlamış, nefesi düzensizleşmişti; yüzünün rengi gittikçe soluyor, bakışlarından başının döndüğünü anlamak güç değildi. Max endişeyle sordu.


“Ne oldu Luna?”


Luna öfkeyle iç çekti.


“Yılan…” diyebildi yalnızca.


Ardından Max, Lumos Maxima büyüsünü yapıp ortamı aydınlattı. Işık ikisinin de gözünü almış olsa da kısa sürede alıştılar. Yakınlarda bir kara parçası olduğunu gördüler. Aradan birkaç saniye geçmiş geçmemişti ki Luna asasını yukarı doğrultup bağırdı.



“Ascendio!”


Luna yükseldi, yönünü seçemeden kendisini kara parçasına attı. Büyük ihtimalle bileğini incitmişti ancak dişini sıkmak dışında bir şey yapamıyordu. Şu an aklı büyü yapabilecek kadar sakin değildi. Aklına tek gelen şey buradan çıkıp gitmekti. Ardından bu mağarayı yeryüzünden silecekti.


Aklında planlar kurarken Max de onun yanına geldi. Diz çöküp bacağına bakmaya başladı. Yılan tam dişlerini sokamadan Luna onu atmış olmalıydı, bu yüzden derin bir iz yoktu ancak yılanın zehrinin hızla Luna’nın kanına karıştığı belliydi. Bunu görünce Max asasını ısırık izinin olduğu yere doğrultu.


“Vulnera Sanentur!” dedi.


Zehri tamamen temizlemese de buradan çıkana kadar idare edebileceğine inanıyordu. Ancak bu konuda pek bilgili sayılmazdı. Ne de onların uzmanlık alan gizemlerdi, şifacılıkla hiç ilgilenmemişlerdi. Şimdi ise bunun bedelini ödüyorlardı. Macera ve gizem peşinde koşarken yanlarına getirmeleri gereken malzemeleri ise hiçbir zaman akıllarına getirmiyorlardı. Bu yüzden de her görevde ölümün nefesini enselerinde hissediyorlardı. Onları hayatta tutansa bu pervasızlıklarıydı. Hiçbir zaman plan yapmayan ikili her türlü olaya, felakete ışık hızında uyum sağlıyorlardı. Gizem dairesinde, hatta bakanlığın genelinde onlardan yaşça büyük diğer büyücülerin üstünde bir performans sergilemelerinin sebebi de buydu. Tabii bu da pek çok kez şifacıları ziyaret etmelerine neden oluyordu. Buradan çıktıklarında, eğer çıkabilirlerse, yine kendilerini ailelerinden çok gördükleri şifacının yanında bulacaklardı.


Luna sırtını zemine yaslayıp nefesini toparlamaya çalıştı. Rengi yavaş yavaş kendine geliyor, bacağındaki keskin ağrı dinmeye başlıyordu. Hala yaşıyordu, en azından şimdilik.


“Yemin ederim, buradan bir çıkalım tüm yılanları öldüreceğim!” diye söylendi Luna.


“Size eşlik etmekten onur duyarım, leydim.” diye takıldı Max en yakın dostuna.


Luna hafifçe gülümsedi. Yaşıyordu. Her şeye rağmen ne kadar aptalca kararlar verse de hala hayattaydı. Belki buna sevinmek için henüz erkendi ama yaşadığı her saniye onun bir hediyeydi. Ne de olsa böyle bir maceranın sonucunda vefat etmiş onlarca büyücüden biri de olabilirdi. Ancak yaşıyordu.


“Yaşıyorum…” diye fısıldadı Luna.


“Evet, şans bizim yanımızda olmalı.”


Luna ellerinden destek alarak ve Max’in yardımıyla doğrulmayı başardı. Kıyafetleri sırıksıklam olmuş ve çamura bulanmıştı. Gümüşi saçı ise toza bulanmıştı, yine de Luna’nın bunu umursayacak vakti yoktu. Yere uzandığında elinden düşürdüğü asasını aldı. Bacağındaki iz gitmiş olsa da yine de asasını doğrulttu.


“Ferula!” dedi.


Bacağının etrafını saran bandajlar izlerken ikisi de sessizdi. Ardından Luna etrafına baktı. Yakınlarda iki tane yol ayrımı vardı. İkisi de birbirinin aynısı gibi gözüküyordu ancak farklı olsalardı bile ikilinin ne yapacağını belliydi. Her şeyi şanslarına ve kaderine bırakan ikili birbirine baktı.


“Şimdi ne yapıyoruz?”


“Eğer devam edebilecek durumdaysan-“


Luna onun sözünü kesti. Bilmiş bir gülümsemeyle konuştu.


“Devam edecek durumda olmasam ne olacak? Bizi biri kurtarabilir mi sanıyorsun? Böyle bir görevi yalnızca biz, iki aptal, balıklama atlarız.”


Max’in yüzü düşmüştü. Luna haklıydı, onları kimse kurtaramazdı. Dahası onlar kurtarılmaya ihtiyacı olan birileri değildi. Luna’nın yarası Max’i tahmin ettiğinden daha fazla endişelendirmiş olmalıydı. Başlarına ne gelirse gelsin yola devam etmek zorundaydılar.


“Hem böylesi bir eğlenceyi kaçırırsam Gizem Dairesi’nde çalışmamın ne anlamı var?”


Gülerek söyledikleri Max’in aklını başına getirmişti. Başını aşağı yukarı salladı, ardından Luna’nın elinden tutup kaldırdı. Cebinden altın para çıkartıp havaya fırlattı. Kurallar her zamanki gibiydi, ilk yol yazı, ikinci yol turaydı. Ve para yere düştüğünde kaderleri çizilmiş oldu.


“Tura, ha?”


“Evet, haydi gidelim.”