Ay Saçlı Büyücü V
İkili pek çok engeli aşıp bir yere varmaı başardılar. Arkasında ne var gizemli kapının?
Genç büyücüler yorgunluktan ölüyorlardı. Max iyileşmemişti, Luna da hem dikkatli olup hem de partnerini korumaktan bitkin düşmüştü. İkisi de son demlerinde olmasına karşın tüm saldırılarından sağ çıkmayı başarmışlardı. Ancak bu yetmezmiş gibi şeytan kapanına yakalanmışlardı. Şeytan kapanından çıkmak sorun değildi, sorun şeytan kapanı onları bıraktığında düşecekleri yerdi. Bu yüzden biraz olsun mücadele edip zaman kazandılar. Böylesi bir durumda bile akıllarının aynı çalışıyor olması en büyük şanslarıydı.
“Luna, ne yapmalıyız?”
Luna hafifçe gülümsedi, ardından sakinleşip şeytan kapanının gevşemesini sağladı. Şeytan kapanı onu bırakınca Mobilicorpus büyüsünü yaptı.
“Ne mi yapacağız? Bu lanetli mağaranın tüm sırlarını keşfedip evimize döneceğiz elbette.”
Luna’nın kendine güvenen sesi yaralı Max’i kendine getirmişti. Aşağıdan ona bakan dostuna hafifçe gülümsedi. Ne olursa olsun Luna onu koruyacaktı, tıpkı onun Luna’yı koruyacağı gibi.
Ay saçlı büyücüyü taklit ederek sağlam bir yere inmeyi başardı. Artık tehlike geçmişti, neredeyse. Genç büyücü düşünmeden edemiyordu, eğer burada tek başlarına olsalardı kurtulma şansları olur muydu? Bunları düşünmek zaten muhallebi kıvamındaki aklına iyi gelmiyordu. Dizlerinin üstüne çöküp biraz nefeslendi. Luna da ona bakıp biraz yalnız kalması için uzaklaştı.
Uzaklaşınca bir kapı gördü. Yine de dostunu arkada bırakmamak için yaklaşmadan uzaktan inceledi. Üzerinde bir şey var gibi duruyordu. Daha yakınına gitmeliydi. Max’e baktı, durumu içler acısıydı. Durumu biraz olsun düzeltebilecek bir şey düşünüyordu ancak aklı sanki durmuştu. Yanlarında asaları dışında hiçbir şey yoktu. Çünkü bugüne dek başka hiçbir şeye ihtiyaçları olmamıştı. Şimdi de bunun bedelini ödemek mecburiyetindeydiler. Şikayet etmenin faydası yoktu, yola devam etmelilerdi.
“Max, iyi gözükmüyorsun.”
“Sağ ol Luna. Hiç farkında değildim.” diye homurdandı Max.
“İleride bir kapı var. Oradan çıkabiliriz belki. Ama bunun için önce biraz yürümemiz gerek. Hareket edebilecek durumda mısın?”
Max yerden destek aldı. Biraz sarsılarak da olsa iki ayağı üzerinde doğrulmayı başardı.
“Birkaç zehir bizi durduracak olsaydı Gizem Dairesi’ne girmezdik.”
“Haklısın.”
Yüzündeki endişeli ifadeye rağmen gülümsemeyi başardı Luna. Max’in yakınındaydı ancak ona dokunmuyordu. Ne kadar gururlu olduğunu biliyordu. Devrilecek olsa yakalardı ama onun dışında tek başınaydı.
Kapıya ulaşmaları normalden uzun sürse de varmayı başardılar. Kapının üzerindeki sembolü net bir şekilde gören Luna incelemeye koyuldu. Luna kapıdaki sembole dikkatini vermişken Max kapıyı ittirmeye çalıştı. Luna, partnerinin aklından şüphe eder gibi baktı.
“Sence bir mağarada neden bir kapı olur? Hele ki böyle bir mağarada! İyi durumda olmadığını biliyorum ama biraz aklını kullan.”
Max söylense de karşı çıkmadı. Bacağını ne olduysa onu ciddi anlamda etkiliyor olmalıydı. Buradan bir önce çıkmaları gerekiyordu ancak görevlerini tamamlamadan dönmeyi kendilerine yediremiyorlardı. O yüzden de aralarında sessiz bir anlaşma yaptılar. Bu kapıyı açacak ve bu lanetli mağaranın gizemini çözeceklerdi. Ne de olsa işleri buydu.
Luna yakından inceleyince ayın olduğu kısmın kırık olduğunu keşfetti. Büyücünün saçlarıyla özdeşleştirilen ayın kırık olması sanki onun için hazırlanmıştı. Bunu düşününce hafifçe gülümsedi, Max de bunu fark etmiş olmalıydı ki kırık parçaya yöneldi. Yerinden çıkarttı. Ardından Max çok düşünmeden Aberto büyüsünü yaptı. Bir değişiklik olup olmadığını öğrenmek için nefeslerini tuttular.