Barış Akarsu Anısına: Merhaba

Aramızdan erken yaşta ayrılan Barış Akarsu'nun anısına tekrar, Merhaba.

Türk rock müziğinin başarılı ismi Barış Akarsu’yu kaybedeli tam 17 yıl oldu. Kısa zamanda büyük başarılara imza atan ve sevenleri tarafından yakından takip edilen Barış Akarsu, bildiğiniz üzere çok erken yaşta aramızdan ayrıldı. Mert Dikmen’in yönetmenliğini yaptığı “Barış Akarsu Merhaba” filmi, bu erken vedaya bir selam niteliği taşıyor. Barış’ın en sevdiği kelime olan “Merhaba,” film aracılığıyla her ayrılığın bir kavuşmaya, her sonun bir başlangıca işaret ettiğini anlatıyor. Söylenen her “Merhaba,” Barış’ın umutla ve sevgiyle kucakladığı güzel anıları simgeliyor.

Film, Barış Akarsu’nun doğumundan aramızdan ayrıldığı güne kadar uzanan kronolojik bir yolculuk sunuyor. Doğduğunda yanında uçan kelebeğin izleri, Barış’ın kısa ama dolu dolu geçecek hayatının habercisi gibidir. Çocukluğunda basketbol ve karate gibi sporlarda başarılı olan ve müziğe olan ilgisiyle dikkat çeken bir Barış izliyoruz. Her yerde ritim tutarak bu müzikal ilgisini belli eden Barış, bu nedenle dedesinin ona ilk gitarını almasıyla müzik yolculuğuna adım atıyor. Bu hediye, onun hayatındaki rotayı belirlemesine ve farklı enstrümanlar öğrenmesine vesile oluyor.

Yıllar içinde müziğe olan ilgisi derinleşen Barış, sahilde tanıştığı müzisyen İlhami’nin önerisiyle gitarını sırtlayıp Bartın’dan ayrılıyor ve Ereğli’ye gidiyor. Hayalleri uğruna, bir dönem sokaklarda kalacak kadar zor zamanlar geçiriyor. Umut Kafe’de mutfakta çalışmaya başlayan Barış, kısa süre sonra aynı kafede sahneye çıkarak ilk performansını sergiliyor. Barış’ın uzun soluklu aşkı Zeynep ile de bu kafede tanışıyor ve profesyonel anlamda müzikle buluşması, Zeynep’le yaşadığı aşk ile birleşiyor.

Barış’ın çevresindeki herkes, onun müziğe olan yeteneğinin farkında ve müzik alanında önemli adımlar atması gerektiğini düşünüyor. O döneme kadar yerel çapta müzik yapan ve geniş kitlelere ulaşma amacı olmayan Barış, bir televizyon ses yarışmasına katılarak birinci oluyor ve bu sayede tüm ülke tarafından tanınıyor. Bu başarı, Barış ve sevgilisi Zeynep için İstanbul’a, müzik dünyasının kalbine giden yolu açıyor. Dedesinin ona verdiği “Tek bir şey ol, ama en iyisi ol” öğüdü ise, Barış’ın müzikal yolculuğunda ona rehberlik ediyor.

Müziği hayatının sadece bir parçası değil, hayatının kendisi haline getiren Barış’ın bu tutkulu hali, İstanbul’a adapte olamayan Zeynep için bir zorluk yaratıyor. Zeynep’in hayatından ayrılmasıyla Barış’ın yaşadığı boşluğu hissediyoruz. Müziğiyle dolup taşan Barış’ın hayatında başka kimseye yer açamaması, filmin sert gerçekliğini ortaya koyuyor. Barış’ın bu içsel çatışmasında, müzikseverlere karşı duyduğu sorumlulukla hareket ettiğini görüyoruz. Zeynep’le olan ilişkisindeki bu çatışmalar, filmin duygusal derinliğini artırıyor.

Barış’ın “Gerçekten? Valla?” gibi samimi tepkileri, bir gitar ve sırt çantasıyla yollara düşecek kadar sade ve özgür ruhlu bir yaşam tarzı benimsemesi, onun çocuksu yanını da gözler önüne seriyor. Kalbimize dokunan yönü de belki bu özellikleriydi. Barış’ın, deniz ve Bodrum aşkını yansıtan, Halikarnas Balıkçısı’nın “Aganta Burina Burinata” romanı, Barış’a veda edişimizin Bodrum’da gerçekleşmesinin talihsiz bir rastlantısı gibi karşımıza çıkıyor. Filmde Barış’ın, kısa ama etkili hayat öyküsünü sırt çantasında taşıyarak izleyicilere göz kırptığını görüyoruz ve ölümünün doğum gününe denk gelmesi, filmin dramatik yanını güçlendiriyor.

Barış’ı canlandıran İsmail Ege Şaşmaz, izleyiciye Barış’ın gerçekten karşımızda olduğu hissini yaşatıyor. Şaşmaz, oyunculuk performansıyla göz doldururken, daha önce bilmediğimiz ses yeteneğiyle de film boyunca bize adeta “Barış” aracılığıyla bir müzik şöleni sunuyor.