"Başkalarının Hayatı" Film Analizi

"Başkalarının Hayatı" adlı filmin toplumsal cinsiyet perspektifinden film analizi.

Son bir yıl içerisinde izlediğim filmler arasından bende büyük etki yaratan ve incelemek istediğim, bence incelenmesi de gereken bir film olan “Başkalarının Hayatı” filmini seçtim. Film, Almanya’nın geçmişinden kesitlere yer verir. 1989’a kadar yıkılmamış olan Berlin duvarının ayırdığı Almanya’nın Doğu yakasını konu alır. İktidarın meşruiyeti ve Doğu yakası tarafından duvarın yıkılmasına yönelik birtakım planlar karşısında devlet önlemler almaktadır. Bu önlemler ışığında ülke genelinde kurulan istihbarat servisinde çalışan Wiesler bir sanatçı olan Dreyman’ı takip etme görevine getirilir. Bu görevde Wiesler farklı olaylarla karşılaşmakta ve Dreyman’a karşı farkında olmadan bir dostluk hissetmeye başlamaktadır.

İzleme görevi esnasında devletin içinde büyük haklara sahip olan bu istihbarat teşkilatı bireysel özgürlükleri hiçe sayan görev ve hareketlerde bulunmaktadırlar. Bu görev esnasında Wiesler ve ekibi Dreyman’ın evine dinleme cihazları yerleştirmişlerdir. Aynı zamanda diğer sanatçıların evleri de dinlenmektedir. Filmin devamında Dreyman’ın çok sevdiği sanatçı bir arkadaşı 5 yıldır görevinden ihraç edildiği için intihar etmiştir. İhraç edilmesinin altında yatan sebep ise iktidarın meşruiyetine karşı yazıp çizdiği eserlerin varlığıdır. Dreyman olan bu olaya çok üzülmekle birlikte intiharın asıl sebebi ve intiharın varlığının üstünün örtüldüğünü görür.

Bunun ardından sanatçı arkadaşının intiharının arkasında yatan asıl sebebi açıklamak için bir adım atar. Yanında iki sanatçı ile birlikte bir plan eşliğinde anonim eser meydana getirirler fakat asıl yazarı Dreyman’dır. Fakat en başta güvenilir bir mekan bulamadıkları için eseri nerede icra edeceklerini bilemezler. Dreyman evinin dinlenmediğini ve güvenilir olduğunu dile getirdikten sonra bu olguyu ispatlamak için evde bir deneme yaparlar.

Fakat ev dinlenmesine rağmen dinleyen kişi olan Wiesler Dreyman’a farkında olmadan bir dostluk beslemeye başladığı için Dreyman’ın denemesini istihbarata bildirmez. Bunun sonucunda da Dreyman ve arkadaşları evinin dinlenmediğini düşünerek güvenilir buldukları bu mekanda eseri icra ederler. Fakat Dreyman’ın arkadaşları beraber yaşıyor olduğu sevgilisi olan Sielend’a eseri ev içerisinde sakladıkları yer konusu dahil çoğu şeyde güvenmemektedir. Sielend da aynı zamanda bir sanatçıdır ve sanatını yapabilmesi için büyük bedeller ödemektedir. Bir hastalığa sahip olan Sielend o ilaçları bulabilmek için istihbarat başındaki kişi ile cinsel bir birliktelik yaşamaktadır. Film boyunca Sielend’a karşı olan hareket farklılıkları ve tek başına kendi güvenliğini sağlayamamasının sağlanması dikkat çekmektedir. Bu cinsel birlikteliğin devamlılığı kesildiği dahilde sanatını icra etmesine yönelik birtakım engellerle karşılaşacağını bilmektedir. Dreyman’ın arkadaşları da Sielend’ın sanatını icra etmeye devam edebilmesi için her şeyi yapacağını düşünürler ve bu sebeple de Sielend’ın onları ele vereceğini düşündükleri için güvenmezler.

En sonunda eserin yazımı bittikten sonra anonim bir şekilde yayınlanır. İktidar ve istihbarat kimin eseri yazdığını bulmaya çalışırken Wiesler’a konu hakkında bir fikri olup olmadığı sorulur. Gizliden gizliye Wiesler Dreyman’a yardım ettiği için bir şey bilmediğini söyleyerek duvarın 50. Yılı için tiyatro oyunu yazmış olduklarını söyler. Bu sırada Sielend istihbarat başındaki kişi ile cinsel birlikteliğini sonlandırdığı için cezalandırılarak ilaçları bulması zorlaştırılır ve sorguya alınır. Bu sorgu sırasında en başta Dreyman’ın eseri yazdığı kanıtın ortaya çıkması noktasında sakladığı yeri açığa çıkartmıyor olsa da yapılan psikolojik şiddetin ardından zorunda bırakılır ve yeri söyler. Fakat yerin açığa çıktığını öğrenen Wiesler Dreyman’ın evine gizlice girerek kanıtları yok ederek ikisini de korumaya çalışır. Dreyman’ın evine yapılan baskında Dreyman ve Sielend da kanıtın ortaya çıktığını zannederek şoka uğrarlar. Bunun ardından Sielend yaşadığı acılara dayanamadığı için kendisini araba önüne atarak intihar eder fakat aslında Dreyman’ın bu eseri yazdığına dair bir kanıt bulunmamıştır.

Bir kadının yaşadığı psikolojik şiddet ve kendi suçu olmadığı halde hissettiği suçluluk duygusuyla boşu boşuna yaşamına son vermesinden sonra Wiesler yardım ve yataklıkta bulunduğu için görevinden alınır. 5 yıl sonrasında ise Berlin duvarı yıkılır ve Dreyman artık özgür bir yazar haline gelir. Wiesler’ın zamanında kendisine yardım ettiğini öğrenen Dreyman filmin sonunda yazmış olduğu kitabı Wiesler’a ithaf eder. Filmde görmüş olduğumuz dönemin de getirdiği zorluklarla beraber sanatçıların kendilerini özgürce ifade edemediklerini gözlemlemekteyiz. Ülkenin bu baskıcı zamanında herkesin bu zorbalığa uğraması dikkat çekmekle beraber benim açımdan dikkat çeken bir diğer şey de kadın karakterlerin daha çok zorbalığa uğratılıyor olmasıdır. Baş kadın karakterimiz olan Sielend kendi sanatını icra edebilmek ve hastalığının ortaya çıkmasını istemediğinden dolayı bir erkeğe göre “cinsel obje” konumundadır.

Filmde Dreyman sanatını rahatça ortaya koyamasa dahi kendisine bir şantaj görmemekteyiz. Fakat filmin ana karakteri olan Sielend kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın, bir birey olmasına karşın buna izin verilmemektedir. İstihbaratın başındaki kişi erkek olduğu için güçleri elinde tutmaktadır ve Sielend’ın ile olan cinsel birlikteliğin devam etmemesi karşılığında kadının ölümüne sebep olmaktadır. Fakat tersine filmde bir kadının bir erkeği cinsel bir obje gibi kullanması yer almamaktadır. Filmin başında, istihbaratta Wiesler’ın bir üstünde olan kişi takip edeceği sanatçıyı gösterirken Sielend ve Dreyman sahneye girmektedir. Yanlarına gelen istihbarat başkanının Sielend’a yaptığı cinsel istismar içeren el hareketi, filmin devamında kadının baş etmek zorunda bırakılacağı olayların bir fragman niteliğindedir. Sielend o an tek bir kelime söylese kendi geleceğini, hayatını idam ettirmek için ihtiyacı olan parayı çöpe atacağını tahmin ettiği için ağzını açıp tek kelime etmeden her şey normalmiş gibi davranmaya devam etmektedir.

Filmde dikkat çeken bir diğer şey ise istihbarat içerisinde bir erkek egemenliği olduğunu gözlemlememdir. İstihbaratta hiçbir kadın karaktere rastlanmaması da filmdeki kadına yönelik psikolojik şiddeti yansıtmaktadır. Aynı zamanda Dreyman ve sanatçı arkadaşlarının içerisinde de hep erkeklerin var olduğunu gözlemlemekteyiz. Sielend da bir sanatçı olmasına rağmen filmde en çok zor durumda bırakılan, cinsel istismara uğrayan ve bir obje gibi görülen kişi konumundadır. Bu rol için filmlerde hep kadınların seçiliyor olması toplumlardaki kadına bakışı yansıtmaktadır. Sielend dışında erkek karakterler gibi tam olarak özgür olamasa da cinsel istismar ve şantaja uğramayan tek bir kadın karakter dahi yer almamaktadır. Film, o günün Doğu Almanya’sını gözler önüne serdiği için daha da toplumun içindendir ve toplumdaki eşitsizliğin açıkça bir yansımasıdır.

Filmin başlarında Wiesler Dreyman’ın evine giderek her yere dinleme cihazları koymuştur. Bunu gören Dreyman’ın komşusu, kadın bir karakterdir ve Wiesler tarafından tehdide uğramaktadır. Gözlemimce o karakter erkek bir karakter olsaydı Wiesler’ın oradaki bedensel duruşu dahi değişime uğrardı. Filmde sadece iki kadın karakterin varlığı bir toplumsal eşitsizliği gözler önüne getirirken aynı zamanda bu iki karakterin de şantaja ve tehdide uğradığını görmek toplumsal eşitsizliğin ne boyutta olduğunu gösterir.

Dreyman Sielend’ın sanat yaşamına devam etmesi için ne yapmak zorunda olduğunu öğrenir. Burada dikkatimi çeken şey Dreyman’ın Sielend’ın yapmak zorunda olduğu şeye karşı çıkmasına rağmen ona bu hareketin hiç de anormal gelmemiş olmasıdır. Sanki Sielend’ın zorunda kaldığı cinsel birliktelik o zamanlarda kadınlara karşı hep oluyormuş da Sielend da bu şantaja uğruyormuş gibi bir tavır sergiler. Sielend’ın yapmasını istememekle birlikte tepkisini çok geç belli eder, fakat yine de ilk duyduğunda sanki kadınlar devamlı olarak bu tarz şantaja uğruyorlarmışçasına şaşırmamaktadır.

Filmin en sonunda ise Sielend her şeyden kendi sorumlu olduğunu düşünerek yaşamına son verir. En büyük sorumlular istihbarat ve o anki ülke iktidarı olmasına karşın Sielend’a kendi suçu olduğu empoze edilmiştir. Boşu boşuna bir can kaybı verildikten sonra ülke karışıklıkları bitmesinin ardından kadın karakterlerin sahnedeki artışını gözlemledim. Fakat o anda bile tam olarak özgürlüklerini sağlayamadıkları hemen hemen hepsinin yanında bir erkek karakter olmasından bellidir. Tek başına tiyatro izleyen erkek karakterler var olmasına karşın kadın karakterler genelde bir erkekle beraber tiyatro izlemektedir. Ülke durumu düzelse bile kadınların bireysel özgürlüklerini tam olarak kazanamadıkları gözler önüne serilmiştir. Bu filmde en başta 3. Dalga Feminizm Hareketi’nin konusunu gözlemlemiş olsam da filmin sonunda 1. Dalga Feminizm Hareketi’nden izler gördüm.