"Mustang" Üzerine Feminist Bir Yorum

Mustang, yönetmenliğini Deniz Gamze Ergüven'in yaptığı, 2015 yapımı bir filmdir. Türkiye'de yayına girdiği tarihten itibaren birçok eleştirinin hedefi haline gelen, buna rağmen Fransa'nın "yabancı dilde en iyi film" kategorisinde Oscar adayı olarak gösterdiği bir yapımdır. Ben bu yazıda filmin içeriğine çok fazla değinmeden, biz seyircilere aktarılmak istenenleri ve filme gelen eleştirileri feminist bir bakış açısıyla incelemeye çalışacağım.

Mustang, ilk dakikasından itibaren (Türkiye'deki) kadınların birtakım sorunlarını ele almaya başlar. Hikaye, taşrada yaşayan amca ve babaannelerinin yanına taşınmaya mecbur kalan beş kız kardeş üzerinden kadınların yaşadıkları baskıyı anlatır. "Sahipsiz kalmış", "başıboş" kardeşlerin sorumluluğunu üstlenen ve namusla kafayı bozmuş amca ile babaanne, etraftan kızlarla alakalı laf, söz işitmeye başlayınca onlar üzerinde aşırı bir baskı kurmaya başlar. Sonunda beş kardeşten üçünü zorla evlendirir, birinin de intiharına sebep olurlar.

Bütün film boyunca kafayı cinsellik ve tabularla bozmuş, bu nedenle de torunlarına, yeğenlerine hayatı zindan eden "erkek" figürler izliyoruz aslında. Kadınların bu patriarkal düzende "insan olarak" yer bulması için evlenmesi gerektiği, ancak evlense bile "o kadar da insan yerine konmayacağı" bir tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne. Film özellikle taşra-kent gibi zıtlıklar üzerinden Türkiye'de kadınların metalaştırılmasına ve bunun normalleştirilmesine ışık tuttuğu gibi, meşruiyetini dinden aldığını da gün yüzüne çıkarıyor. Film boyunca kadınların karşılaştıkları milyonlarca sorun arasından yalnızca metalaştırılma problemini ele alması, Ergüven'in liberal feminist bir bakış açısı kullanarak bu eseri ortaya koyduğunu söylememizi mümkün kılıyor.

Sahi, şu hayatta sırf kadın olduğumuz için karşımıza çıkan engellerin, problemlerin temelinde de kadının bir meta olarak görülmesi yatmaz mı? Her alanda erkeğin gölgesi olarak kalmış, buna zorlanmış biz kadınlar metalaştırıldığımız için bu konumda tutulmuyor muyuz? Bir obje gibi belli başlı amaçlara hizmet etmesi gereken "şeyler" olarak görülmeseydik eğer, tarih boyunca bu kadar ezilir miydik? İşlevselci bakış açısından tutun muhafazakar-geleneksel ya da dindar perspektife kadar hiçbirinin kadını aile dışında bir role atfetmediğini, onu bir anne, bir eş konumundan ileriye götürmediğini görüyoruz. Ne yazık ki deneyimliyoruz. Mustang ise ataerkil sistemin çizdiği çerçevenin dışına çıkmak, özgürleşmek isteyen kadınların nasıl prangalandıklarını filmleştirerek bunu bizlere açıklayabilmeyi amaçlamıştı.

İroniktir ki o dönemde filmin gerçekçi olmadığı yönünde eleştiriler yapıldı. Filmi abartılı bulanı, Türkiye'yle bağdaştıramayanı ve daha nicesi. Hatta Fransa'da yaşayan Ergüven'in, Türkiye'den oldukça uzaklaştığını iddia edenler oldu. Kadınların ezilmesini ve kadınlar üzerindeki baskıları bile görmekten aciz erkeklerin, ve hatta kadınların, varlığını gün yüzüne çıkardı bu eleştiriler.

Filmdeki oyunculukları veya konunun anlatılış biçimini bir kenara bırakarak baktığımızda, filmde gerçekçi bulunmayan noktaları anlamakta güçlük çektim açıkçası. Bu eleştirileri yapanlar neyi gerçekçi bulamadılar acaba? Zorla evlendirilen kızları mı? Ya da kadınların aileden gördükleri baskıları mı? Anlamsız tabuları mı? Kızlık zarı kontrolü sahnesini mi? Bunların hepsinin gerçek olduğunun farkında olsalar dahi, "milliyetçi" bir endişenin içine girdiklerinden dolayı, Ergüven'i ülkesine yabancılaşmakla, Türkiye'yi diğer ülkelere kötü göstermekle suçladılar. Bu kişiler ülkelerindeki kadınların yaşadıklarından çok, diğer ülkelerin hakkımızda ne düşüneceğini dert edindiler kendilerine. Belki de filmi suçlamak yerine, "Bu durum nasıl tersine döner, neler yapabiliriz?" diye sormak pek işlerine gelmedi. 

Filmde kızların açılıp saçılması, üzerlerindeki baskıya gösterdikleri bir tepki olarak kıyafetlerini yırtması ve buna benzer birçok sahne, "Kadının özgürleşmesi soyunmak mı?!" denilerek eleştiri topladı. Benim cümlelerimle özgürlük, hiçbir baskı altında kalmadan yaşayabilmek; özgürleşmek ise, var olan baskılardan, prangalardan kurtulmak olarak tanımlanabilir. Bu açıdan bakıldığında, eğer baskı kadının kıyafetleri üzerindeyse, "soyunmak" neden özgürleşmek olmasın? Filmde kardeşlerin entari yırtarak gösterdikleri tepkilerin bile "soyunmak" olarak eleştirilmesi kadına yöneltilen baskıların somut bir hali aslında.

"Kadınlar özgürleşmeyi yanlış anladı." denilerek erbilmişlik yapılıyorsa eğer ve hala bu filmin yapmacık, gerçeklikten uzak olduğu düşünülüyorsa, ne yazık ki o kadar gerçektir Mustang.