Batılı Koloniyel Güçlerin 1994 Ruanda Soykırımına Etkisi
Dünya barışı için bir utanç kaynağı: Ruanda Soykırımı
Ruanda; koloni öncesi dönem, koloni dönemi ve koloni sonrası dönem olmak üzere üç dönemde incelenen ve bilinen bir ülke. Koloni öncesine dair net şekilde pek bilgi yok ancak en bilinen bilgi, güçlü bir krallık tarafından sert otoritenin hakim olduğu bir yönetimin varlığı. Koloni döneminde Avrupalılar Ruanda’ya giriş yapmış ve beraberlerinde ırkçılık düşüncelerini de getirmişlerdir. Almanya Kolonisi ve Belçika Kolonisi bu dönemde Ruanda’da hakimiyet kurmuştur. Almanlara nazaran Belçika, ülkede her anlamda iz bırakmıştır. O dönemde halk, Hutu ve Tutsi adındaki iki etnik gruptan oluşuyordu. Ancak Belçika koloni idaresinin pek çok müdahalede bulunarak etnik aidiyeti değiştirmesiyle birlikte bu iki grup siyasi kategorileşmeye gitmiştir. Ruanda’nın asıl halkı olan Hutulara değil de Afrika’dan göç etmiş Tutsilere esas yöneticiliğin verilmesiyle iki topluluk ayrışmaya başlamıştır. Bu ayrışmayı sağlayan ülke Belçika olmuştur. 1959 yılında gerçekleşen Sosyal Devrim ile birlikte bu ayrışma sonuçlanmaya gitmiş ve Tutsilerin devlet egemenliği Hutuların istediği gibi tamamen sona ermiştir.
Koloni sonrası dönemde Ruanda, 3. dünya ülkesi olarak siyasete adım atmış ve Sosyal Devrim itibariyle başlayan iç çatışma savaşa dönüşmüştür. 1 Ekim 1990’da başlayan iç çatışmalar, 6 Nisan 1994’te Ruanda devlet başkanının uçağının düşürülmesiyle daha da alevlenmiştir. Devlet Başkanı’nın öldürülmesini savaş başlatmak için adeta bahane olarak kullanan radikal Hutular, yaklaşık 100 gün süren kaos ortamında bir milyon kadar Tutsi’yi ve muhalif Hatu’yu katletmişlerdir.
Uluslararası toplum bu olaya beklenen tepkiyi göstermemiştir. Bunun altında da her zamanki gibi Batılı güçlerin yaşanan soykırıma etkisi yatmaktadır. Fransa’nın hükümete ve orduya para desteği sağlamasıyla etnik ayrışma körüklenmiştir. Belçika da koloni döneminde uyguladığı çeşitli yaptırımlarla etnik ayrışmanın derinleşmesini sağlamış, Hutu ve Tutsi etnik kimliklerini ırklaştırmıştır.
Batılı Devletler geçmişten bu yana hakimiyet kurmak ve kendilerine kaynak sağlamak adına güçsüz devletleri sömürmüş ve üzerlerinde baskı kurmuşlardır. Ruanda’da uygulanan politika da tam anlamıyla bu şekilde olmuştur. Önce ülkeyi geliştirmeye dair ekonomik, mimari, sosyal ve siyasi anlamda izler bırakılarak göz boyanmış; sonra minnet altında bırakacak şekilde ülkeye her türlü sözlerini dinleterek taraflara ayırmışlardır. Hutu ve Tutsiler barış içinde yaşarken, Avrupalıların kışkırtmasıyla birbirlerine karşı kin dolan iki etnik grup olmuştur. Ruanda’da yaşanan soykırım Nazi Almanyasında yaşanan Yahudi Soykırımı’ndan sonraki en büyük soykırım olarak nitelenmiş ve dünya barışı için bir utanç kaynağı olmuştur.