Bazen Fırsat, Bazen Batak

Sosyal medyanın kaçınılmaz etkisine bir göz atalım.

Sosyal medya bataklığı

Uzun zamandır sosyal medya ile ilgili ikilemlerim ve düşüncelerim arasında kalmaktaydım. Kısa bir süre önce Netflix’te izlediğim "Sosyal İkilem"(ing: Social Dilemma) belgeselini izledikten sonra tüm sosyal medya hesaplarımı kapatmıştım ve teknolojik bir detoksa girmiştim adeta. 3 sene kadar bu süreçte çok fazla şey gözlemledim: kitap okuma alışkanlığımın arttığını, insanlara daha fazla vakit ayırabildiğimi, daha aktif bir insan olabildiğimi, odak süremin arttığını ve hatta ruhsal sorunlarımın bile azaldığını…

Kendini sürekli başkalarıyla karşılaştırma bataklığı

Sosyal medya bizi çok büyük bir karşılaştırma bataklığına itiyor: herkesin mutluymuş ve hayatı çok yolundaymış gibi kendini gösterdiği o yerde, kendini karşılaştırmadan duramıyorsun. Dünyayı gezen onlarca insan, kalabalık aile grupları, gidilen tatiller derken bunları yapamayan ya da eksikliklerini orada gören insanların içsel huzurunu tetikliyor. Tam tersine iyi yönde etkilenip, harekete geçirme özelliğini de es geçemem tabii.

Sosyal medyayı tekrar kullanmaya başladıktan sonra kendime bunun bana iyi geleceğini; şu an tüm imkanların, kursların, etkinliklerin orada olduğunu ve buradan en yüksek faydayı sağlamam gerektiğini söyledim, fakat işler sandığım gibi olmadı… Odak süremin çok aza indiğini ve günümün bir çoğunun orada geçtiğini fark ettim. Yurt dışına gidip sürekli gezen insanlarla kendimi kıyaslayıp sürekli bir şeylere geç kaldığımı düşünüp motivasyon kaybı yaşadım. Bir de üstüne influencer olmaya karar verip bunun üzerine videolar çekmeye başladım fakat bu beni daha da dibe batırdı.

Kalbinin sesini dinle

Birkaç gün meditasyon yapıp kendime, "Ben gerçekten ne istiyorum ve beni ne mutlu eder?" sorusunu sorup sosyal medyanın bana hiç iyi gelmediğine kanaat getirdim ve istediğim şeylere odaklanmaya karar verdim. Sosyal medya bize sanki her şeyi yapmamız gerekiyormuş ya da başarılı olmamız şartmış gibi mesajlar verse de elimizi kalbimize koyduğumuzda tüm toplumsal normlardan arınmış bir şekilde ne yapmak istediğimize karar vermek ve özümüzü bulmak en mühim şey diye düşünüyorum.

Onaylanma ihtiyacını daimi bir şekilde sosyal medyadan karşılamaya çalışan bir insanın, bir süre sonra depresyona daha fazla girmesi kaçınılmaz olacaktır. Etrafına baktığında "gerçek" olanın aksine "sanal" etki insanı içine hapsedecektir.

Fırsatı kaçırma korkusu

Bir süre önce fırsatı kaçırma korkusu (ing: "fear of missing out") adı altında bir etkiyi araştırmıştım. Olan biteni kaçırma, haberlerden geri kalma, güncel eğitimlerden bilgi sahibi olamama gibi korkular barındırdığından dolayı insanların güncel olarak sürekli sosyal medya kullanıp hiçbir fırsattan geri kalmama endişesine girdikleri gözlemlenmiştir. Bu korkunun aslında hayata yansıma şekli de birden çok şey yapmaya çalışma hali olarak nitelendirebilir.

Sosyal medyanın olumsuz etkilerini fark edip, sosyal medya hesaplarınızı direkt kapatarak detoksa girebilirsiniz ya da kendinize daha az kullanma hedefi koyup bunun yerini dolduracak aktiviteler yapabilirsiniz. Sosyal medya hep hayatımızda bu kadar yoğun değildi. İnsanları kendi benliğinden ve diğer insanlarla dışarıda sosyallikten alıkoyan bir durum haline gelişini izlemek yerine, sınırlandırmak ve daha olumlu bir şekilde kullanmak hepimizin psikolojisine ve ruh sağlığımıza çok iyi gelecektir.