Belgesel Önerisi: The Imposter (2012)

Gerçek olaylardan esinlenmiş, şok edici ve sizi bolca düşünmeye iten bir belgesel film.

1994 yılında Amerika'nın Teksas eyaletinde 13 yaşında bir çocuk olan Nicholas Barclay kaybolmuş ve polise kayıp ihbarı yapılmış. Büyük kanallar tarafından çok fazla haberi yapılmasa da kısa bir süre yerel medyada çocuğun kayıp haberi ve fotoğrafları yayınlanmış. Sarışın, mavi gözlü ve hayat dolu olan çocuğun kaybolması ailesini yasa boğmuş ve aile tüm ümitlerini bir süre sonra yitirmiş.

Fakat çocuğun kaybolmasından tam 3 yıl 4 ay kadar sonra İspanya'nın Linares kentinde polis bir turistten, 14, 15 yaşlarında yalnız başına bir telefon kulübesinde korkmuş ve üşümüş bir çocuğun bulunduğunun ihbarını almış. Olay yerine giden polis, çocuğun ürkek tavırlarından ve üzerinde hiçbir kimlik bulunmadığından polis merkezine götürüp, ailesini bulmak için işe koyulmuş.

Çocuktan herhangi bir bilgi alamayan polis mecburen bu kimsesizi, çocukların bulunduğu bir bakımevine yollamış. Oraya yollandığı gibi çocuğun dili biraz çözülmeye başlamış. Başta adını söylemese de Amerikalı olduğunu ve kayıp olduğunu söylemiş. Sonunda çocuk kim olduğunu söylemiş.

'İsmim Nicholas Barclay, Teksaslıyım.'

Fakat ortada büyük bir soru işareti var. Kaybolan çocuk sarı saçlı, mavi gözlü ve beyaz tenliyken. Bulunan çocuk esmer, siyah saçlı ve kahverengi gözlüdür.

Ama işlerin karıştığı tek yer bu değil. İspanya'ya kayıp kardeşini almaya gelen Nicholas'ın ablası, çocuğun Nicholas olduğunu teyit eder ve onu Teksas'taki evlerine götürür.

Buraya kadar fazla bilgi verdiğimi düşünüyorsanız, yanıldığınızı söyleyebilirim. Çünkü film öyle yerlere gidiyor, sizi öyle bir şaşırtıyor ki emin olun film bittikten sonra kendinizi koltuğunuza gömülmüş, gerçekte neler oldu acaba diye düşünürken bulacaksınız.

Film sizi başından sonuna kadar muhteşem olan kurgusu ile tamamen içine çekecek. Hikâye anlatımının üst düzey oluşu, olaylar arasında yaptığı geçişler sizleri tatmin edecek. Hatta kurmaca türünde bir film izliyor hissi yaşayabilirsiniz. Kolay kolay bir filmi böyle heyecanla övmem ama yönetmen Bart Layton ve ekibinin harika bir iş çıkardığını gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.

Olayın gerçek aktörleriyle yapılan röportajlar, canlandırmalar ve başarılı müzik kullanımı ile sanki biri aklınızla alay ediyor hissi yaratıyor ve sizi 'Gerçekte ne oldu?' diye düşünmeye itiyor.

Kişisel olarak belgesel filmlerindeki canlandırma olayının taraftarı olmasam da bu filmde canlandırma, öyle yaratıcı bir şekilde kullanılmış ki hiç göze batmıyor. Aksine gerilime gerilim katıp, sizi daha çok olay örgüsüne bağlıyor.

Film, dolandırıcı ve kimlik hırsızı olan Fransız vatandaşı Frederic Bourdin'in biyografisi niteliğindedir. Ülkemizde 'Hayat Avcısı' adıyla festivallerde boy gösteren film, Dünya'nın birçok prestijli festivallerinden ödülleri toplamış.

Küçük bir tavsiye. Filmi bir yakınınızla izleyin. Çünkü film bittikten sonra kendinizi olayları tartışırken bulacaksınız.