Belirsizlik: Kriz Dönemlerinde Genç Olmak

Mücadele ve Kaygı Üzerine

Her sabaha değişen döviz kurları, işsizliğin artışı ve bir başka siyasi kriz olmadan uyanmak mümkün değil. Türkiye’nin güncel gerçekliği bu. Dolayısıyla Türkiye’de genç olmak yalnızca belli bir yaş grubunda olma halini temsil etmiyor; belirsizlikle boğuşmak, istikrarsız bir ortamda büyümek, gelecek kaygısından ne yapacağını bilememek ve benzeri birçok sorunu da beraberinde getiriyor.

Muhtemelen çoğu gencin aklındaki en öncelikli soru ‘’Bir gelecek kurabilecek miyim?’’. Okuduğu okulun, aldığı diplomanın mezun olduktan sonra eğer şanslıysa birkaç yıl içerisinde; fakat değilse uzun bir süre kendisine istihdam sağlamayacağını fark eden umutsuz bir gençlik var. Türkiye’de genç işsizlik oranı yıllardır çift hanelerde. Üniversite mezunu olmak artık bir ayrıcalık değil, deneyimsiz olduğunuz bahane edilerek reddedildiğinizde bir geçerliliği olmadığını fark ettiğiniz bir belge. Mezun olur olmaz iş sahibi olabilmek artık olağanüstü bir başarı sayılıyor. Zaten artık birçok genç, mezun oldukları bölümlerden bağımsız iş kollarına yönelmiş, yönelmek zorunda bırakılmış durumda. Bunun da ötesinde asıl kaygı ‘’hayatta kalmak’’ son günlerde. Gençler üretmek, keşfetmek, gezmek ve geleceğini inşa etmek yerine marketlerde, hizmet sektöründe ağır iş yüküyle boğuşuyor; bir yandan eğitimlerini devam ettirmeye çalışıyor.

Bu durumun böylesi bir hal almasındaki bir diğer etken ise temsiliyet azlığıdır. Türkiye’de genç nüfus fazla fakat onları tamamıyla temsil etmeyi başarabilen siyasi partiler veya kendilerini temsil etmelerinin yolunu açmaya çalışan siyasiler yok denecek kadar az. Genellikle gençlerin talepleri propaganda malzemesi olarak romantize veya rahatsızlık duyulursa marjinalize ediliyor. Böylelikle gençler ya siyasetten uzaklaşıyor ya da kendi seslerini duyurabilmek için alternatif yollara başvuruyorlar; sosyal medya, duvar yazıları veya podcastler gibi. Kendilerine münhasır, yaratıcı yollarla taleplerini duyuruyorlar.

Eleştirilmeye en açık grup olarak görülen gençler, günlük hayatlarında da özellikle yirmi beş yaşının altındalar ise nasihat yağmuruna tutuluyorlar. Gençler artık bambaşka koşullarda ve bambaşka fırsatlarla devlette kadro bulmuş, işini kurmuş, emekli ikramiyesiyle ev-araba alabilmiş kişilerden nasihat duymak istemiyor. Onlar da en az bahsedilen dönemlerdeki kadar iyi koşullarda yaşama güvencesinin verilmesinin ve sağlanmasının peşinde, kuru nasihatlerle ilgilenmiyorlar.

Gençler hep sabretmeye itiliyor; gelecek kaygısı, tükenmişlik, depresyon gibi sıkıntılarla baş etmeleri bekleniyor. Fakat onları bu çukurdan kurtarma hevesi de adımı da yok, varsa yoksa nasihat.

Peki hiç mi ümit yok?

Olmaması mümkün değil. Gençler dayanışıyor, sıfırdan başlayabilme cesaretini gösterebiliyor. Gençler pes etmiyor. Türkiye’deki bu kayıp kuşak her ne olursa olsun umudunu kaybetmiyor.

Belki bulunduğumuz koşullar adil değil; çoğu zaman sesimizi duyuramıyoruz, görmezden gelindiğimizi hissediyoruz. Ama unutulmaması gereken bir şey var ki o da bu ülkenin geleceğinin bizler olduğudur. Yarının karanlığını aydınlatacak olan gençler, bu topraklarda daha önce de yaşanan zor zamanları anımsayacak ve aklından bu cümleleri çıkarmayacak: ‘’Bütün ümidim gençliktedir.’’