Benito Amilcare Andrea Mussolini

Avrupa'nın önemli diktatörlerinden birisi olan Mussolini, hiç şüphesiz ki Avrupa tarihinin önemli figürlerinden birisidir. İtalya'nın her ne kadar 1. Dünya Savaşı'nda kazanan tarafta yer almasına rağmen istediklerini alamaması Mussolini gibi milliyetçilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bununla birlikte İtalya'da ortaya çıkan "faşizm" daha sonrasında Almanya başta olmak üzere diğer ülkelerde de görülmeye başlayacaktı.

Mussolini, İtalya’nın Emilia-Romagna bölgesinde Forli şehrine yakın Predappio’da yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi.  Annesinin ısrarı üzerine dini bir okula gitti. Zor geçen bu dönemde yaramaz ve kavgacı tavırlar sergilerken, derslere de düzenli devam etmiyordu. Ancak, 1901’de Giuseppe Verdi’nin vefatı üzerine okulda yapılan anma toplantısında yaptığı konuşmadaki hitabet gücüyle dikkat çekti. Siyasi fikirleri de belirginleşmeye başlayan Mussolini, 1900’de İtalya Sosyalist Partisi’ne kayıt oldu. 1901’de Forlimpopoli’deki okuldan, ilkokul öğretmenliği diploması alarak mezun oldu.

Bir süre Gualtieri’de öğretmenlik yapan Mussolini, 1902’de, askerliğini yapmamak için annesinden aldığı bir miktar parayla İsviçre’ye göç etti. Lozan’a yerleşen Mussolini, sosyalizmle ilgili eserler okumayı ihmal etmedi ve Lozan’daki İtalyan Sosyalist Kulübüyle irtibata geçti. 1902’de İsviçre sosyalistlerinin gazetesi L’Avvenire del lavoratore’de ilk makalesini yayımladı.

İsviçre’de kaldığı dönemde Lozan Üniversitesi’ne devam eden Mussolini, kendi gayretleriyle Fransızca ve Almanca öğrendi. Kral Vittorio Emmanuele III, Prens Umberto’nun doğumu şerefine Kasım 1904’te askerlik hizmetini henüz yapmamış bir kısım kaçaklar hakkında genel bir af çıkardı. Mussolini bu aftan faydalanarak İtalya’ya döndü. 

Mussolini, İtalya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesini protesto etmek için düzenlenen ve polisle çatışmalar yaşanan bir gösteriye katıldı. Başbakan Giovanni Giolitti’nin sömürgecilik siyasetini ve bu arada Trablusgarp’a yapılan saldırıyı “uluslararası eşkıyalık eylemi” olarak tanımlıyordu. 14 Ekim 1911’de tutuklanarak yargılandı ve bir yıl on beş gün hapis cezasına çarptırıldı. 19 Şubat 1912’de Bologna Temyiz Mahkemesi cezasını beş buçuk aya indirdi ve ardından 12 Mart’ta serbest bırakıldı.

Özellikle 1910-1914'lü yıllar arası Mussolini'nin siyasi faaliyetlerini arttırdığı bir dönem olarak karşımıza çıkar. Ocak 1910’da, yaşamakta olduğu Forli’de Sosyalist Federasyonu’nun sekreteri oldu ve aynı zamanda “La Lotta di Classe” adında, sosyalistler ve devrimciler arasında tanınmasına yol açacak olan gazeteyi yönetmeye başladı. Bu gazetenin yönetiminde gösterdiği başarı ve İtalya Sosyalist Partisi’ndeki aktif faaliyetleri, 1912’de, bu partinin yayın organı Avanti! gazetesininin genel yayın müdürülüğüne getirilmesini sağladı. Bu görevler nedeniyle siyasetle daha çok uğraşmak durumunda kalan Mussolini, katıldığı 26 Ekim 1913’teki milletvekili seçimini kaybetti.

1.Dünya Savaşı ile birlikte Mussolini savunduğu görüşleri terk etmeye başladı. Bunda hiç şüphesiz ki İtalya'da yer alan komünistlerin savaş sırasında savunduğu politikalarda farklılaşmaların olması sebep gösterilebilirdi. Fikirsel ayrılıkların başlaması ve Mussolini'nin kendi arkadaşlarına ağır ithamlarda bulunması neticesinde 29 Kasım 1914'te İtalyan Sosyalist Partisi'nden ihraç edildi. Bundan sonra milliyetçi duyguları benimsemeye başlayan Mussolini ilk iş olarak yeni bir gazete kurmaya karar verdi. Yayımlanmaya başladığı Kasım 1914’te tirajı 30 bin olan il Popolo d’Italia, Ocak 1915’te 80 ve Şubat 1915’te 90 bin tiraja ulaşmayı başardı. 

Savaşa İtilaf Devletleri'nin yanında giren İtalya, Mussolini'yi 31 Ağustos 1915’te askere aldı. Ertesi yıl onbaşı rütbesine terfi eden Mussolini, 23 Şubat 1917’de yapılan tatbikat sırasında meydana gelen bir kazada ağır yaralandı. Hastanede yattığı dönemde İtalya Kralı Vittorio Emanuele III tarafından ziyaret edildi. Mussolini, Haziran 1917’de Il Popolod’Italia’nın yönetimine geri döndü.

Dünya genelinde savaş bitmiş ve İtalya kazanan tarafta yer almıştı. Fakat Birleşik Krallık ve Fransa gibi güçlü devletlerin İtalya'ya vaad ettiği topraklarin hepsini vermemesi ve ekonomik buhran ülkede kaotik ortamın oluşmasına zemin hazırladı. Bu nedenlerle Mussolini önderliğinde 23 Mart 1919’da Milano’da Fasci dei combattimento (İtalyan Muharipleri Birliği) kuruldu. Mussolini’nin liderliğindeki Faşistler, bir kurucu meclisin toplanarak siyasal ve ekonomik hayatta radikal bir değişim yapması, cumhuriyetin ilanı, ademi merkeziyet, mecburi askerliğin kaldırılması, fabrikaların kooperatifler halinde idaresi, şahsi servetlerin kontrolü ve vergiye bağlanması gibi 14 maddelik bir program yayınladılar. Bu siyasi oluşum, 7-10 Kasım 1921’de yaptığı üçüncü kongrede, Il Partito Nazionale Fascista (Ulusal Faşist Parti) adını aldı. Ülkedeki kötü gidişata karşı çıkmak isteyen eski muharipler ile vatanperverler Benito Mussolini’nin Faşist Partisi etrafında toplanıyorlardı. İşçi eylemlerinin yönlendirilmesinde de aktif rol oynayan Faşistler, 15 Mayıs 1921 seçimlerinde 35 milletvekilliği kazandılar.

Mussolini, 12 Ekim 1922’de birtakım risklerine rağmen ayın sonunda Roma üzerine yürümeye karar verdi. Faşistler, 27 Ekim’de “Roma’ya Yürüyüşü”ü (La marcia su Roma) başlattılar. İtalya’nın çeşitli yerlerinden Roma’ya hareket eden Kara Gömleklilere Mussolini de, Milano’da katıldı. 29 Ekim’de Roma kapılarında çadır kuran Faşistlerin baskısından çekinen İtalya Kralı Vittorio Emanuele III aynı gün Milano’da bulunan Mussolini’ye gönderdiği bir telgrafla, yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi. 30 Ekim’de trenle Roma’ya varan Mussolini, koalisyon hükümetinin bakanlar kurulu listesini 31 Ekim’de Krala sundu. Hükümette, kendisinden başka üç Faşist, iki Halkçı, dört demokrat ve liberal, bir milliyetçi, bir bağımsız ve iki asker yer alıyordu. Toplumun ve Meclis’in büyük desteğini alan Mussolini Hükümeti, 116 aleyhte oya karşılık 306 oyla güvenoyu aldı.

Faşizm döneminde İtalya, Mussolini’nin ifadesiyle “yeni ve dinamik” bir dış politika izlemeye başladı. Bu dönemde İtalya, Akdeniz'de Roma İmparatorluğu'nu canlandırmayı ana hedef olarak benimsemişti. Buna bağlı olarak Romalıların “Mare Nostrum” dedikleri Akdeniz coğrafyasında hak iddia etmek faşistlerin bütün dış politikalarını şekillendirdi. Buna bağlı olarak ilk olarak Yunanistan ile Korfu Adası krizi ve Yugoslavya ile de Fiume (günümüzdeki adıyla Rijeka) sorunları meydana gelmiştir. Korfu Adası'ndan Yunanistan'ın tazminatları çerçevesinde geri çekilen İtalya, Yugoslavya ile yaptığı anlaşma ile ise Fiume resmi olarak İtalya'nın toprağı oldu.

1925 ve 1926 yılları arasında Faşist yasalar çıkarıldı. Hükümet, 26 Kasım 1925 tarihli yasayla; İtalya’da faaliyet gösteren bütün dernekler, enstitüler ve diğer sosyal kuruluşlar üzerinde mutlak kontrolü ele geçirdi. 24 Aralık 1925’te hükümete, İtalyan devletine bağlılık yemini etmeyi reddeden tüm kamu görevlilerini görevden alma yetkisi verildi. Aynı tarihte “Başbakan” ifadesi “Hükümet Başkanı” olarak değiştirildi. Böylece Mussolini’nin yalnızca Krala karşı sorumlu olmasının ve ancak Kral tarafından görevden alınabilmesinin yasal dayanağı oluşturuldu.

İçeride faşist yönetim iktidarını sağlarken dış politikaya da önem veriliyordu. 11 Şubat 1929’da Papalık adına Dışişleri Bakanı Kardinal Pietro Gasparri ile Lateran Antlaşmasını imzalayarak Roma sorununa son verdi. Bu antlaşmayla Papalık, başkenti Roma olan İtalya devletini tanırken, İtalya da, Papalık’ın Vatikan Kent Devleti üzerindeki egemenliğini onayladı. Mussolini, Avrupa’daki gelişmelerden uzak durmadığı gibi müdahil olarak İtalya’ya avantajlar sağlamaya çalıştı. İngiltere ve Fransa ile ilişkilerini belli bir çizgide götüren Mussolini, Almanya’da 1933’te iktidara gelen Adolf Hitler ile görüşmesini 14 Haziran 1934 günü Venedik’te yaptı.

İtalya benimsediği yayılmacı politikası kapsamında 3 Ekim 1935’te Habeşistan’ı havadan bombalamaya ve karadan da işgale başladı. Milletler Cemiyeti öncülüğünde Türkiye’nin de katıldığı İtalya’ya ambargo kararı, Mussolini’yi Almanya’ya daha fazla yaklaştırdı. 24 Temmuz 1936’da Hitler ile İspanya'daki milliyetçilerin lideri olan Francisco Franco’yu desteklemek için İspanya’ya askeri birlikler göndermek için anlaştı. Hitler’in Avusturya ile başlayan yayılmacı siyasetinden de destek alan Mussolini’nin emriyle İtalyan birlikleri 7 Nisan 1939’da Arnavutluk’u işgale başladılar.

Almanya’nın 1 Eylül 1939’da Polonya’yı işgale başlaması üzerine 3 Eylül 1939’da İngiltere ve Fransa, Almanya’ya savaş ilan ettiler. Mussolini, 4 Eylülde yaptığı açıklamada İtalya’nın durumunu “savaşmama” olarak ilan etti. Fakat bu politika en nihayetinde 10 Haziran 1940 tarihinde Birleşik Krallık'a ve Fransa'ya açılan savaş ilani ile sona eriyordu.

27 Eylül 1940’ta Almanya ve Japonya’nın yer aldığı Üçlü Pakt’a katılan Mussolini, Almanya'ya haber vermeden Yunanistan’a saldırı başlattı. Kış mevsimi, dağlık bölge ve İtalyan birliklerinin teçhizatlarının yetersizliği nedeniyle herhangi bir ilerleme sağlanamadı. İtalyanlar Arnavut topraklarına çekilmek zorunda kaldılar. Mussolini, 22 Haziran 1941’de Barbarossa Harekȃtı ile Sovyetler Birliği’ne saldıran Alman ordusuna yardım etmek için 58 bin kişilik bir İtalyan birliğini Rusya’ya gönderdi. 

Kuzey Afrika'da tutunamayan Alman ve İtalyan birlikleri geri çekilmek zorunda kaldılar. İngilizler Libya’yı işgal ederken İtalyan birlikleri teslim oldu. Savaşın artık kaybedildiğine inanan askerler ve Faşist çevrelerdeki eski dostları, Krala, Mussolini’yi görevden alması için baskı yapmaya başladılar. İtalya’da geniş bir kesim, halkın büyük bir felaketten kurtulmasının, Mussolini’nin kesin olarak yönetimden uzaklaşmasıyla mümkün olacağına inanıyordu. 9-10 Temmuz 1943’te İngiliz ve Amerikan kuvvetlerinin Sicilya adasını işgali, Mussolini için sonun başlangıcı oldu.

25 Temmuz 1943 günü görüşmek üzere gittiği İtalya Kralı Vittorio Emanuele III, Mussolini’ye, görevden alındığını ve yerine Mareşal Pietro Badoglio’nun atadığını bildirdi. Görüşme sadece bir görev değişikliği görüşmesi değildi; Mussolini tutuklandı. Güvenliği sağlanmış olarak İtalyan Kızılhaç’ına ait bir ambulansla Roma’da bir kışlaya götürüldü. İtalya ile Müttefikler arasında 3 Eylül’de imzalanan mütareke 8 Eylülde ilan edilirken Mussolini, kısa süreli kalacağı yerler arasında gezdiriliyordu. Nihayet sıkı güvenlik önlemleriyle bilinen Gran Sasso’ya nakledildi. Almanlar Mussolini’nin peşindeydiler ve SS Komando birliğinin Komutanı Yüzbaşı Otto Skorzeny, bizzat Hitler tarafından, Mussolini’yi kurtarmakla görevlendirildi. 12 Eylül günü düzenlenen Quercia Operasyonuyla kurtarılan Mussolini, Almanya’ya götürüldü ve 14 Eylül günü Hitler ile buluştu. 

İtalya’ya dönen Mussolini 23 Eylül 1943’te İtalya Sosyal Cumhuriyeti’ni (La Repubblica Sociale Italiana) kurdu. Bu, bir İtalyan devleti olmaktan çok, Almanya ve Hitler’in Kuzey İtalya’yı kontrol altında tutmak için kurdurdukları bir uydu devletti. Müttefiklerin İtalya’daki işgallerinin kuzeye doğru devam etmesinin yarattığı sıkışıklık, ülkede başlayan iç savaş ve Alman ve İtalyan ordularının savunduğu Gotik Hattı’nın Nisan 1945’te çökmesi Mussolini’yi karar vermeye zorladı. Partizanlarla yapılan müzakerelerden sonuç çıkmaması ve karşıt güçlerin Milano’yu ele geçirmesi üzerine Mussolini, 25 Nisan 1945’te İsviçre’ye kaçmaya karar verdi.

Mussolini’nin de yer aldığı konvoy, İsviçre sınırına birkaç kilometre uzaklıkta Dongo’da Partizanlar tarafından durduruldu. Partizanlar tarafından tanınan Mussolini tutuklandı. Mussolini ilk olarak Dongo Belediye Binasında sorgudan geçirildi. Faşistler tarafından kurtarılması ihtimali ve Müttefiklerin eline geçtiği takdirde yargılamasının bütün İtalyan halkını sorumlu tutacak bir şekle dönüşeceği endişesi, infazın hızla yapılmasına yol açtı. İnfaz 28 Nisan 1945 Cumartesi günü gerçekleştirildi ve Benito Mussolini, Clara Petacci ile birlikte Como Gölü kıyısındaki Giulino di Mezzegra’da Partizan Albay Walter Audisio tarafından kurşuna dizildiler. Mussolini ve kurşuna dizilen diğer Faşistlerin cesetleri 29 Nisan günü Milano’ya getirilerek Loreto Meydanı’nda ayaklarından baş aşağı asılarak teşhir edildiler. Halkın çeşitli hakaretlerine maruz kalan Mussolini’nin cesedi, devreye giren Müttefik kuvvetlerin müdahalesiyle morga kaldırıldı.