Bilim Kurgu #2: Yaşam Bilimleri ve Bilim Kurgu Arasındaki İlişki

Türkçe'ye çevirdiğim ve küçük bir seri olarak devam etmeye çalıştığım bilim kurgu hakkındaki ikinci makaledir. Buyrun bir göz atalım!

Selamlar! Bilim kurgu hakkında yazdığım, kısa geçmişiyle ilgili ilk makaleyi okumadıysanız buraya tıklayın. (İngilizce yazının linkidir. Türkçe hali yakında eklenecektir.)

Bu makale İngilizce yazdığım makalenin Türkçe'ye çevrilmiş halidir ve küçük bir seri olarak devam etmeye çalıştığım bilimkurgu hakkındaki ikinci makaledir. Buyrun öyleyse bir göz atalım!

Bu makalenin konusu, yaşam bilimleri ve bilim kurgu arasındaki ilişkiye dayanıyor. Bilim kurgu türünün yapı taşlarından biri bilimin kendisi olduğundan, bu konu incelenirken birden fazla başlık açılabilir. Bu makale için genetik mühendislikten bahsetmek istiyorum çünkü kaynak olarak kullandığım kitapta okurken dikkatimi çekti. Kaynağı makalenin en sonunda görebilirsiniz.

Bir alan olarak genetik mühendislik, bilimin içinde son derece tartışmalı bir disiplindir, ancak aynı zamanda ilham verici de kabul edildiği için gerçekten edebiyat açısından büyük bir etki yaratmaktadır.

"Genetik manipülasyon, bireylerin, nüfusun veya tüm insan yarışının fizyolojisini veya davranışını değiştirir." (Slonczewski ve Levy, s. 175)

Mevcut gelişimi göz önünde bulundurulduğunda, bu alanın artık bir sektör haline geldiğini söylemek yanlış olmaz.

"Son yarım yüzyılın birikimli ilerlemeleri bilim kurguda kendini ifade edecek bir alan buldu, örneğin Janet Kagan’ın Mirabile (1991) kitabı, DNA'larının işlevsel olmayan kısımlarında egzotik türlerin genlerini gizleyen genetik mühendislik ürünü hayvanları (Frankenswine dahil) konu edinmektedir." (Slonczewski ve Levy, syf. 180-181)

Bu örnekte görüldüğü gibi, yaşam bilimlerinin gelişimine bakarsak, türlerin korunması gibi konular doğrudan edebiyat çalışmasına yansır. Bana sorarsanız bilim kurgu ve bilimin kendisi, bilimsel çalışmaların etkilerini edebiyat açısından göstermekte iyi bir alan gibi görünüyor.

Diğer bir örnek, gen çalışmaları hakkında yazılan en tanınmış roman örneklerinden biri, fosilleşmiş böceklerden alınan az miktarda DNA kullanılarak dinozorların çoğaltılmasıyla ilgili olan Jurassic Park'tır (Michael Crichton, 1991).

Çoğunlukla aynı isimde olan film serisiyle bildiğimiz konsept, geçmişte mümkün olmayan bir şeye inşa edildiği için o anda çok fazla ilgi çekti. "...Jurassic Park'ta gösterilen DNA algılama yöntemlerinin kullanımı artık adli biyoloji ve arkeolojinin rutin bir parçasıdır ve insan klonlaması gerçek bir olasılıktır." (Slonczewski ve Levy, syf. 180-181)

Biyoteknolojideki gelişmeler artmaya devam ettikçe, DNA çalışmalarının farklı bir alanı daha görünür hale gelmeye başladı.

En önemlisi, insanların DNA'sı mükemmel hale getirilebilir mi?

Bu soru hala günümüzde de hakkında düşünmeniz gereken bir konu olduğu için bazı örnekler görebiliriz.

"GATTACA (1997) adlı film, toplumun yaşamdaki yerini belirlemek için her bireyin genomunun sırasını okuyarak "kusursuzluk" olması halinde neler olabileceğini cesurca gözler önüne seriyor."(Slonczewski ve Levy, syf. 180-181)

Kök hücre araştırmalarında yapılan çalışmalara göre, genetik mühendislik hakkında daha ilginç çalışma alanları da vardır. Örneğin; insan embriyolarının klonlanması doku mühendisliğine ve sınırsız sayıda olası organ tedariğine yol açabilir. İnsan genlerini hücre hatlarına içe aktarma (temel olarak bir kişiyi kültürlü hücrelere klonlamak), bir laboratuvarda kişinin organlarının büyütülmesine yol açabilir.

Bu alan, insan klonlama aşamasına doğrudan geçiş olarak görülebilir. Tahmin edebileceğiniz gibi bilim kurgu tarzında insan klonlama ve insan üretimi gibi çok ilginç ve etik açıdan tartışmalı hikayeler görebiliyoruz.

"Larry Niven, bu temaya ‘The Jigsaw Man’ (1967) ve ‘Organleggers’ (1969) ile başlayan ve böyle bir teknolojinin kullanılabilirliğinin hem kanunlar dışında hem de yeni ve hedef bir kanuna uygun olacağını öngören eserler yazmıştır ve bu bahsi geçen yasa içinde suçlulara yeni cezalar da bulunmaktadır." (Slonczewski ve Levy, syf. 180-181)

Yazıyı kısaca sonuçlandırırsak (bilimsel araştırma ve literatür söz konusu olduğunda sürekli gelişmeler yaşandığından bu biraz zor), yaşam bilimleri kendi içinde gelişiyor. Bireyler bazen bu gelişmeleri edebiyat çalışmaları ve filmler gibi sanat eserlerinde ifade ederek tahmin yapabilir ve bazen olası tehlikelere dikkat çekerek okuyucuları/izleyicileri uyarabilirler.

Bugün, bu iki alanın birbirine geçmesiyle birlikte artan çalışmalar devam edecek ve yeni çalışmaları da ilgiyle takip edeceğiz.


Alıntılanan Çalışmalar/Kaynak:

James, Edward, and Farah Mendlesohn. “12 Joan Slonczewski And Micheal Levy Science Fiction and the Life Sciences.” The Cambridge Companion to Science Fiction, Cambridge University Press, Cambridge, 2003.