Bir buket mavi, mehtap ve yabancı bir kadın #4

Yaptığı heykel Birsen Hoca'nın aynısı değildi. Ama Mehtap zaten onu istememişti. İstediği şey Birsen Hoca'nın tebessümüydü.

Günler geçtikçe Mehtap'ın boğazındaki buzlar eridi, öğretmeninin sorularına cevap vermeye, bahçelerinden ve annesinden bahsetmeye başladı. Birsen Hoca ona parmaklarındaki mavi boyayı, babasını ve bugün ne hayaller kurduğunu sordukça, asker olan kocasından ve evin içinde rampampam ederek yürümesinin abartılı taklitlerini yaptıkça Mehtap'ı güldürüyor, sarmaşıklarını temizliyordu.

Öğretmenler gününde sınıfça tahtanın üstüne kırmızı çiçekler asmışlar, şarkılar söylemişlerdi. Birisinin annesi peynirli börek yapmıştı. Birsen Öğretmen, tüm gün boyunca cıvıldamıştı.

Son ders de bitip herkes sınıftan çıktıktan sonra, Mehtap tahtayı sildi. Birsen Hoca defteri derin bir iç çekerek kapattı, sobayı söndürdü, ayağa kalkıp paltosunu giydi.

"Haydi, Mehtap, hava kararmadan çıkalım."

"Öğretmenler gününüz kutlu olsun."

Mehtap, ellerinde bir buket yasemin heykeli tutuyordu. Yüzü kıpkırmızıydı.

İki haftadır, her okuldan eve geldiğinde, çeşmenin başına gidip birkaç tane menekşe yapmış, ertesi gün yemek paydoslarında resim odasına gidip çiçekleri birer birer maviye boyamıştı.

Kadının önünde durup Birsen Hoca'nın gözlerinin dolmasını, heykelleri nazikçe eline almasını ve yaprakları incelemesini izledi.

Eve gidene kadar el ele tutuştular, Mehtap Birsen Hoca'ya çeşmedeki çamuru, annesinin çeyiz sandığını ve yaptığı çiçekleri anlattı.

Ayrılırlarken Birsen Hoca ona ilk defa sarıldı ve alabileceği en güzel hediye için teşekkür etti. Ona asla solmayacak çiçekler verdiği için minnettar olduğunu söyledi. Böylece onu hep ilk günkü gibi hatırlayacaktı. Mehtap derin bir nefes aldı ve eve gidene kadar hıçkırıklarını zor tuttu.

Sonraki hafta Birsen Hoca, kırtasiyeden ıslak seramik çamurları, boyalar aldı. Okul çıkışlarında Birsen Hoca'nın mutfağında, sarı minderli sandalyelerde oturur, çay ve bisküvi yiyerek heykeller yaparlar, sohbet ederlerdi.

İlkokul bittiğinde Mehtap, Birsen Hoca'nın bir büstünü yaptı. Her çili, burnunun üstündeki hafif kemeri, gözlerinin etrafındaki kırışıklıkları biliyordu. Saçlarının alnına düşüşünü biliyordu. Heykel bittiğinde Birsen Hoca'yla oturdukları o bankın yanına gidip birkaç yasemin kopardı. Çiçekleri avuçlarında ezdi. Parmaklarını heykelin yüzünde gezdirdi.

Yaptığı heykel Birsen Hoca'nın aynısı değildi. Ama Mehtap zaten onu istememişti. İstediği şey Birsen Hoca'nın tebessümüydü, neşesi ve çiçek kokusuydu. 

İstediği şey, ilk öğretmenine ellerini ve gözlerini ödünç vermekti. İstediği şey, Birsen Hocaya, ona aşık birinin, onu nasıl görebileceğini anlatmaktı. 

Birsen Hoca, bundan 15 yıl sonra bir trafik kazasında vefat etti. Kocasından boşanmış, öğretmenliği bırakarak yazar olmuş ve bir kız arkadaşıyla birlikte yaşamaya başlamıştı. 

Kazadan sonra, ev arkadaşı yaseminlerle dolu bir vazo ile Birsen Hoca'nın büstünü evin manzara gören bir köşesine koydu. Yaseminlerin solmasına hiç izin vermedi.