Bir Cüneyt Özdemir Belgeseli: Dindar Nesil “Hayaller Ve Gerçekler”
Dindar nesil yetiştirme çabalarının Türk gencinde nasıl ters teptiğini anlatan bir belgesel.
Cüneyt Özdemir Gain platformunda yeni bir program yapmaya başladı. Bu programda başarılı belgeseller hazırlıyor ve izleyicilerine sunuyor. Yayınlanan son belgeseli ise Dindar Nesil “Hayaller ve Gerçekler” ismiyle 15 Aralık’ta yayınlandı. Bu bölümde farklı görüşlerden ve mesleklerden vatandaşların görüşlerini alan Özdemir, arşivden videolarla bizlere son 20 yılın planlamasının nasıl ters teptiğini gösteriyor.
Dindarlık meselesi Türkiye’de cumhuriyet ilan edildiğinden beri farklı kesimlerce ortalığı karıştırmada kullanılan bir araç olmuştur. Bu mesele üzerinden çıkarılan tartışmalarda filler tepişirken çimler ezilmiş ve olan halka olmuştur. Halk iki kutba ayrılmış ve bir kesim dindarlık gericiliktir fikrini savunurken bir diğer kesim de laiklik yasakçılıktır düşüncesini dile getirmiştir. AKP iktidara geldiği günden itibaren bu ayrımı kaldıracağını iddia etmiştir. Nasıl yapacakları sorulduğunda ise cevap nettir: dindar nesil yetiştirerek.
Özdemir’in belgeselinin ilk kısmında bir kısım bunu ülkenin akıbeti için mühim bir hareket olduğunu düşünmesinden bir diğer kısmının ise bunun gençler üzerinde büyük bir dayatma olduğunu düşünmesinden bahsetmektedir. Dindar nesil yetiştirme eylemi ilk dile getirildiğinde radikal islamcı kesim tarafından mutlulukla karşılansa da muhafazakâr olsa dahi dindarlığın kişiye mahsus olması gerektiğini düşünen bir kesim tarafından şüpheyle tepki görmüştür.
Belgesel kendi içinde birkaç bölüme ayrılmıştır ve bunlardan biri de “Kindar Nesil” bölümüdür. Bu bölüm amaçlanan eylem planının toplumda gençler açısından nasıl ters teptiğini anlatmaktadır. Bu ters tepme “öfke kusması, tepki” olarak geçiyor belgeselde. İki boyutu olan bu tepkinin bir yanı dinin insanın içinde yaşanan bir duygu olmaktan çıkıp şov malzemesine dönüşmesi bir diğer yanı ise bu ülkede ibadet yasağı olduğu iddialarıyla halkı galeyana getirmeye varıyor. İki boyutunda da İslam’a dair bir iz yok. Çünkü kin bu dinin bir parçası olamaz, olmamalı.
Belgeselin en çok odaklandığı konular ise imam hatipler ve cemaatlerdir. İmam hatiplerin kesintisiz sekiz yıl kesintisiz eğitim uygulaması yüzünden işlevsiz hâle getirilmesi bir kesim tarafından çok konuşulup eleştirildiğinden belgeselde bahsediliyor. Peki ya bu eleştirel kesim neden diğer dinlere mensup vatandaşların gitmek isteyeceği din okulları olmadığına, cemevlerinin ibadethane sayılmamasından veya zorunlu din derlerinde sadece Müslümanlığın öğretilmesinden şikayet etmiyor?
Din derslerinde sekülerlik ve pozitivizm konularının müfredatta birer dinsel problem olduğundan bahsediliyor. Bu derslere düzenleme getirilmezken, tek sorun din dersleri veya imam hatiplerdeki uygulamalarla bitmiyor. Asıl sorun tarikatlar ve cemaatlerden çıkıyor. “Dindarlığın” simgelerinden Ahmet Hoca’nın tarikatların kontrolden çıktığını, çocukların gitmemesi gerektiğini söylediği bir kesiti belgeselde görüyoruz. Dinin bireye özgü içinde olması gereken bir olguyken cemaatlerle birlikte otoritelerin de desteğini alarak nasıl topluma pazarlanmaya çalışıştığını görüyoruz. Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor: gençlerin kurgulanan dine gösterdikleri tepkinin cezasını gerçek din çekiyor.
Belgeselin son bölümü “Kayıp Öfke” ise gençlerin boğuluşunu anlatıyor. Bazı kesimlerin hayatını özgürce yaşayanlara verdikleri tepkilerin bu ülkeden gitme isteği uyandırdığından bahsediliyor. Her şey bu kadar rayından çıkmışken ve AKP’nin dindar nesil hayali suya düşmüşken tooplumda kutuplaşma artıyor ve kimse birbirine öfkesini gizlemeye bile çalışmıyor.
Cüneyt Özdemir, bu belgeselinde de ne kadar usta bir gazeteci olduğunu kanıtlamış ve kimsenin parmak basmak istemediği konulara değinerek korkusuzca dinin sömürülmeye çalıştığını anlatmıştır.