Bir Fikir Bilimi Olarak İdeoloji

İdeoloji kavramıyla ilk olarak 18.yüzyıl Fransız Devrimi sürecinde karşılaşıyoruz.


Aydınlanma Çağı'nın alışagelmiş akılcı tavrı ile ortak düşünce biçimlerini anlamlandırma çabasıdır aslında bu kavram.

Toplumdaki maddi ilişkiler tarafından, özellikle üretim ilişkileri tarafından koşullanan, belirli sınıf çıkarlarını dile getiren ve insanın, düşüncesini, duygularını ve eylemlerini etkileyip, kendi doğrultusunda görüşler ve değer yargıları yaratmaya ve davranış normları koymaya yönelik toplumsal-politik, felsefi, dinsel, sanatsal, hukuksal, ahlaksal vb. - fikirler sistemi.

İdeoloji kavramının sebep olduğu tartışmaların kökenine baktığımızda Francis Bacon'un idol adını verdiği toplumların kolektif önyargılara karşı verdiği mücadeleye dek uzanır. Bacon, "sağlıklı" düşüncenin önünü açmak adına çalışmalar yapıyor ve bu hususta idollerden bahsediyordu. Sonradan karşımıza çıkacak olan ideoloji kavramı içerisinde yanlış veya çarpıtılmış düşüncelerdi bu mücade edilenler.

Fransız Devrimi dönemi, aydınlanma çağının ansiklopedi yazarları olan Helvetius ve Hobach, Bacon'un ortaya attığı kolektif önyargıların belirli bir toplumsal yapısı ve politik bir işlevi olduğunu savunurlar. Helvetius: "Büyüklerin önyargıları, küçüklerin kanunlarıdır" der. Aklın değil iktidarın dediği oluyordu ona göre ve iktidarın fikirleri, toplumsal gerçeklikler haline geliyordu.

Aydınlanma çağının şafağında süregelen bu tartışmalardan sonra ideoloji terimi alenen Antoine Destutt de Tracy tarafından ortaya atılıyor. Tracy ve diğer düşünür arkadaşları bu kavramla, dönemin en gözde ve istikrarlı bilimleri olan biyoloji ve zooloji kadar önemli bir bilim dalı ortaya atmayı amaçlıyorlardı. Onlara göre fikirler tıpkı biyoloji, matematik, zooloji, fizik gibi kesin bir doğruluk taşımalıydı. Tabi bu nokta da şöyle bir eleştiriyi de yapmış oluyorlardı, rasyonelliğin fikirlere yönelik akılcı ve mantıksal tavrının olması idi. Fakat bu kavramı asıl görünür kılan Tracy ve düşünür arkadaşları değil, Napolyon'dur. Kendisi bir dikdatör olarak aşalayıcı bir tavırla "ideologlar" kavramını kullanırdı. Ona göre ideoloji boş laflarla dolu bir metafizikti. İdeoloji kavramına karşı bir önyargı ve olumsuz düşüncelerin oluşmasına sebep olacaktı bu tavrı ilerleyen zamanlarda.

Yanlış Bilinç-İdeoloji İlişkisi ve Marx

Marx için fikirler, insanlar için somut maddi yaşam koşullarının ortaya çıkardığı ve yansıttığı bir şeydir. Ona göre bilinç yaşamı belirlemez, yaşam bilinci belirlerdi. 1845 ve1847 yıllarında ele aldığı Alman İdeolojisi adlı polemiğinde, ideoloji hayatın soyut gerçekliklerinden uzak,spekülatif düşünceye yakın bir anlamda ele alıyordu. Yanlış bilinç kavramı asıl olarak bu eseriyle karşımıza çıkmıştır. Yani kapitalizmin ürettiği ya da üretebileceği yanlış bilinçtir ideoloji. Marx için sermayedarlar, hakim zümredekilerin nasıl bir ideolojileri var ise, işçi sınıfınında aynı şekilde kurtuluş özlemi ışığın bir ideolojisi olduğuydu. Bu bakış açısına göre tüm ideolojilerin varlığı ve ideolojilerin çatışması " eşyanın tabiatı icabı"dır.

Marx'a göre kapitalizm yanlış bilinç üretmektedir. Üretim süreçlerini inleyecen Marx işçi ve ezilen sınıfların kendi emeğine ve bizzat emek üretim sürecine yabancılaştığını vurgular. Kendi üretim sürecine yabancılaşan işçi sınıfının bilincinin şekillenmesinde çok büyük bir etkiye sahiptir bu durum. Bu şekildeki sistemde işçi sınıfı dünya algısından ve toplumsal ilişkilerden kopar. Lukacs, yanlış bilinç anlamındaki ideolojiyi yenebilecek tek gücün işçi sınıfının devrimci ideolojisi olduğu savını savunur.

Marx Alman İdeolojisi yazısında "ideolojinin tarihi yoktur" der, aslında bunu söylerken fikirlerin maddi bir gerçekliği olmadığını ve varlıklarının da, temsil ettiği ideallerin bağımsız olmadığını söylüyordu.

İdeolojinin Normalleşmesi: Mannheim

Karl Mannheim'e göre fikirler, görüşler belirli bir bakış açısına bağlı oldukları için ideolojiktir. İdeoloji ve Ütopya (1929) adlı eserinde ele aldığı eserinde ideolojinin kısmi ve bütünlükçü tarafları üzerinde durur. Kısmi ideoloji, karşı tarafın görüşlerine inanmak gerektiğini ima etmekdir, bu bağlamlarla ideolojinin inanılmayacak bir söz olmasının nedenleri, bilinçli yalandan,içgüdüsel örtbas etmekte, kendini yanıltmaya kadar uzanabilmektedir. Yani kısmi ideolojiyi her anlamda bir şekşlde psikoloji ile açıklayabiliriz. Bütünlükçü ideoloji olarak bahsettiği kavram ise belirli bir dönemin veyahut grubun bütünsel olarak bilinçleri yapılandırmasından bahseder. Yani bütünlükçü ideoloji kavramı psikolojik etmenlerle değil nesnel yapılara ve somut gerçekliklere dayanır.

Bu kavramsallaştırmalara baktığımız zaman görebileceğim önemli bir ornak nokta vardır; fikirler. Fikirler ile, fikirlerin araçsallığını üstlenenler arasında bir bağlantı vardır. Mannheim bu durumu aydınlanma çağının, bireye ve bilgiye atfettiği değer ile, özne merkezli bilgi ile açıklar.

Beyin Yıkama, Propaganda

Modernizim öncesinde yöneten ve yönetilen ilişkisindeki çıkar oldukça görünür idi. Devlet yönettiği toplumdan askeri güç alır, vergi alır ve karşılığında ise korum sağlardı. Modernizim çağında ise devlet ve toplum ilişkisi, devletin sürekli olarak kendi meşruiyetini koruma çabasına ve toplumun sadakatini güvence altına alma çabasıyla süre gelmiştir. Yani devlet vatandaşının rıza üretimine bir nevi muhtaçtır. Louis Althusser, bu noktada devletin bir çeşit baskı ve kontrol aracı olan ideolojik aygıtlardan söz etmiştir. Devletler, eğitim, askeriye gibi kurumları araçsallaştırarak, bunların yanında inanç sistemi içerisinde dini de toplum da bir ideolojik taban oluşturma ve oluşturdukları bu ideolojik tabanı kontrol altında tutmaya çalışır.

Rıza üretimi ile ideolojinin arasında ise toplumlara doktrin aşılama yani beyin yıkama anlamına gelen bir anlam karşılıklılığı vardır.

Faşizm ile İdeoloji İlişkisi

I. Dünya Savaşı sonrası dünya çapında önem kazanan ulus devlet, milliyetçilik gibi kavramlar bu savaşı sürdüren egemen güçlerle beraber daha da alevlenmiş özellikle İtalyan faşizminin lideri olan Mussolini ve doğrudan Sorel'den ilham almıştır. Almanya'da nasyonel sosyalist hareketi son derece karanlık bir milliyetçilik ve muhafazakarlık akımından etkilenerek anti-rasyonalist bir düşünsel geleneği de körüklüyordu aynı zamanda.

İdeoloji kavramını derinden etkileyen faşizm ve nasyonelsosyalizm ise maddi ve manevi açıdan kötü durumda olanları (işçiler, yoksullar, köylüler vs.) da aynı etki altına almıştır. İdeoloji bu anlamda bu dezavantajları grupların bilinçlerini kazanmak ve araçsallaştırmak için kullanılacaktır o dönemdir. Sorel bu aracı,aydınlatan değil heyecana ve galeyana getiren yani açıkca fanatikleştiren olarak adeta bir silah niteliğinde kullanılması gerektiğini söyler.

Faşistler ve Naziler, propagandaya siyasal ideolojik faaliyetlerden farklı olarak beyin yıkamayı çağrıştıran bir anlam kazandırmışlardır. Özellikler Nazi iktidarlığı sürecinde Propaganda Bakanlığı'nın kurulmuş olması ve önemli bir yerinin olması bu bakanlığın, bu hususta ideolojik etkinlik görünümlü aleni bir beyin yıkama olduğunun da göstergesidir.