Bir hata yüzünden kurban edilen hayatın hikâyesi: Aşk-ı Memnu
Hayatında yalnız bu eksikti; fakat hayatta her şey bundan ibaretti: Sevmek.
Halit Ziya, romanlarında acıklı aşk konularını işler. Aşk-ı Memnu’da da acıklı biten bir aşk öyküsü anlatılır. Aşk-ı Memnu, yasak aşkı konu edinen bir romandır. 45 yaşlarındaki Adnan Bey ile 22 yaşındaki Bihter evlidir. Adnan Bey’in yeğeni Behlül ile eşi Bihter arasında yasak bir aşk yaşanmaktadır. Romandaki olaylar bu yasak aşkın etrafında gelişir.
Aşk-ı Memnu topluma değil, bireye ve bireyler arası ilişkiye dönük romanlardandır. Halit Ziya, somut ve tek olan bir evliliğin belli koşullar altında nasıl işlendiğini, belli insanların arasındaki ilişkiler örgüsünün niteliğini ve gelişimini anlatmaya çalışmıştır.
Roman, Nihat Bey ile Peyker’in evlilikleriyle başlar. Anneleri Firdevs Hanım duldur. Adnan Bey’e gizliden bir aşk beslemektedir. Fakat Adnan Bey, Bihter’e karşı yoğun bir aşk beslemektedir. Romanın ilk cümlesi önemlidir. “Maun sandal” ifadesi ile başlaması Adnan Bey’in zenginliğini göstermektedir. Olaylar, Boğaziçi’nde bir sandal gezintisiyle başlar. Peyker, maun sandala karşı umursamazdır. Bihter gibi değildir. Peyker babasının kızıdır.
Bihter, oldukça güzel bir kızdır. Melih Bey takımından Firdevs Hanımın küçük kızıdır. Annesine karşı bir kini vardır. Annesinden kurtulmak ve lüks bir yaşama sahip olmak için babası yaşındaki Adnan Bey ile evlenmiştir. Erkekleri zorlanmadan elde edebilen biridir. Adnan Bey, zengin ve soylu bir aileden gelmektedir. Bir oğlu ve bir kızı vardır. Bihter’i gördüğü an âşık olmuştur. Bihter, kocasına sadık bir eş, çocuklarına iyi bir anne olmak niyetiyle yaptığı evliliğinde namusunu ve şerefini koruyamayan bir kadındır. Mantık üzerine kurduğu evliliğinde bulamadığı aşkı eşinin yeğeni Behlül’de bulmuştur. Behlül’ün kadınlara karşı bir zaafı vardır.
Adnan Bey’le evlenmek demek Boğaziçi’nin en büyük yalılarından birinin tek kadın egemeni olmak demekti. Adnan Bey’in yalısı, önünden geçilirken pencerelerinden perdeleri, ağır avizeleri, oyma ceviz sandalyeleri, yıldızlı iskemleleri, üzerine temiz örtüler çekilmiş maun sandalı ile göze çarpan bir yalıydı. Bu yalı romandaki en önemli mekândır. Dramatik romanda mekân sınırlı olmalıdır çünkü dışarıdan gelen insanlar arasındaki ilişkiyi sulandırıp etkiyi azaltır. Bunu bilen Halit Ziya Uşaklıgil de Adnan Bey’in yalısını tamamen ıssız bir ada gibi toplumdan tecrit eder.
Mekân bakımından pek zengin olmayan romanda kişi sayısı da sınırlıdır. Adnan Bey’in yalısında Adnan Bey, çocukları, yeğeni, mürebbiyesi ve hizmetçileri vardır. Ne olacaksa kendi aralarında olacaktır. Roman boyunca yalıya sadece Firdevs Hanım girer çıkar. Ev ahalisinin arada bir Beyoğlu’nda alışveriş yapmasının dışında toplum hayatına ya da dış mekâna dair herhangi bir tasvir göremeyiz. Aşk-ı Memnu’da mekân unsuru olarak İstanbul tepeleri, camileri, kubbeleri ile bir siluet olarak tasvir edilmiştir. Melih Bey’in yalısı, açık sarı renge sahiptir. Bihter’in kurtulmak istediği mekândır. Adnan Bey’in yalısı ise Bihter için düşlenen imgedir, zenginliktir.
Evlendikten sonra sevme, sevilme arzusunu kocasıyla tatmin edemeyen öte yandan kocasını aldatmak da istemeyen Bihter, bir gezinti dönüşü, geceyi odada yalnız geçirmek ister. Adnan Bey’i de uzaklaştırır. Okur açısından kahramanın kalbine ve aklına bir pencere aralanır. Bihter, iç muhasebesini yapar. Gönlünü kocasına veremeyişi, annesine benzeyeceği korkusu, sevme arzusunun karşılığı üzerine kafa yorar. Odasında gezinirken çıplak bedenini aynada seyreder. Farklı rolleri olsa da kendisini sevdiğini fark eden Bihter, sevilmeye duyduğu ihtiyacı anlar. Bihter zamanla kocasından ve üvey annelik sıfatından sıkılır. Firdevs Hanım’a benzemeyeceğine yemin eder. Fakat nefret ettiği annesine benzemekten alıkoyamaz kendini. Halit Ziya Uşaklıgil’in romancılığında da geniş yer tutan kız çocuklarının annelerin kaderlerinden kaçamayışı yani soya çekim, Servet-i Fünûn romancılığının önemli özelliklerinden biridir.
Romandaki en ilginç noktalardan biri, Bihter’in başlangıçta Behlül’e âşık olmamasıdır. Ancak ihanetinden dolayı duyduğu suçluluktan aşk ile arınma fikri, Bihter’i tutkulu ve kıskanç bir âşık yapar. Behlül’ü kaybederse kaderine tamamen yenik düşeceğine inanan Bihter, bu ilişkiye sevgisini değil benliğini koymuştur; bu nedenle, ilişkinin sona ermesi onun ölümü demektir.
Bihter üç aşamadan geçer:
1) Genç kızlık emellerine kavuşacağı umuduyla zengin Adnan Bey ile evlenen ve görevini yapmaya çalışan Bihter.
2) Hayal kırıklığına uğradığı için mutluluğu yasak bir aşkta bulan Bihter.
3) Bıkıldığını ve terk edildiğini anlayarak kıskançlıkla boğulan ve intikam için her şeyi yıkıp intihar eden Bihter.
Bir gece Nihal, Behlül’ün gelmesini bekler. Behlül yalıya gelir. Saklanan her şeyi duyan Nihal bayılıp düşer. Behlül onu öyle görünce çıldırır ve yardım isteyerek bağırır. Herkes oraya gelir, Adnan Bey Nihal’i kucaklar ve odasına çıkarır. Adnan Bey, Nihal’i Behlül’le Bihter’in ayakları altına serilmiş bir şekilde gördüğünde kalbinde şüphe uyanır. O bunu düşünürken odaya Beşir gelir ve Nihal’i öldürdüklerini söyleyerek bildiklerini anlatır. Adnan Bey sapsarı kesilip hareket edemez ama daha sonra çılgın bir öfkeyle yerinden kalkıp Bihter’in yanına gider. Bihter büyük bir travma yaşar. O arada Behlül yalıyı terk eder. Behlül de kaçınca Bihter’in yaşaması için sebep kalmaz, Adnan Bey’in silahını alıp odasına çekilir ve intihar eder.
“İntihar anında bile Bihter, doğal güdüleriyle ussal kararlar arasında bocalar.”
Narsistik özellikler gösteren Bihter, bir yandan kendisi gibi güzel ve harika bir kadına ölümü yakıştıramazken, diğer taraftan da ölümden başka kurtuluşu olmadığını düşünerek hayatına son verir.
Bihter’in sonu da, nedenleri değişik de olsa, Madame Bovary’nin, Anna Karenina’nın sonudur. Üç romanda da evli olmalarına rağmen yasak aşk yaşayan kadın vardır. Emma, Anna ve Bihter karakter bakımından benzer özelliklere sahiptir. Fakat yasak aşka yönelmelerinin sebepleri farklıdır. Madame Bovary romanında Emma, doktor ile evlidir. Güzel bir evliliğe ve iyi bir eşe sahiptir. Fakat taşra hayatı onu sıkmaktadır. Romantik kitaplar ile bu sıkıcılıktan kurtulmak ister. Okuduğu kitaplardan etkilenerek tutkulu aşklara ve lüks yaşamlara düşkünlüğü oluşur. Anna ise sosyeteye mensup kültürlü bir kadındır. Kocası ondan büyük olmasına rağmen mutlu bir evlilik sürdürdüğünü düşünmektedir. Bihter, kocasının yaşının büyük olması bakımından Anna’ya, maddi durum ve hayat standartları bakımından ise Emma’ya benzemektedir. Anna ise gerçek aşkı bulmanın peşindedir. Aşkı için tüm servetini kaybetmeye hazırdır. Bu üç kadın gerçek aşkı bulamadıkları için solup gider. Üçünün de yaşadığı son aynıdır: İntihar.