Bir Manzarayı Nakşetmek

Kelimelerin ardındaki manzara.


Nasıl tarihin akışını değiştiren olaylar var ise edebiyatın da akışını değiştiren şeyler vardır. Bunlara akım derler. Ve şiirin içindeki gerçekliği bulmaya çalıştığımız bu akımın da adı Parnasizm'dir.

Şiir doğası gereği bazen gerçekten kopar bazen de yaklaşır. Bazen aşkı, hayali döker mısralarına bazen de savaşı, kıtlığı, vatan sevgisini yaşatır kelimelerin arasında. Şiirde realizm dediğimizde de biz ikincisini sanmamız normaldir ama aslında şiirde gerçeklik bambaşka bir mevzudur aslında.

Edebiyatın duyguları ifade etmek için birçok dalı vardır. Bunlar her ne kadar birbirinden ayrı olarak gözükse de bazı yerler iç içe geçerler. Tıpkı bir ağaç gibi aynı kökten çıkarlar çünkü "insandan".Bu dalların yaklaşımlarından biri de şiirde gerçeklik dediğimiz Parnasizm akımıdır. Şair elindeki kalemi tıpkı bir fırça gibi tutar. Boyaları kelimeler olur ve çizmeye başlar doğayı. Satırların arasına yerleştirir sanki açan çiçekleri, uçan kuşları. Ve bütün şiir bittiğinde Sözlerin ardındaki kapı doğaya açılır. Bazen bir karın yağışına bazen de güneşli bir gökyüzüne.

19. asırda Fransa' da romantizm akımının duygusallığına tepki olarak doğan bu akımın aslında derdi şiirde doğanın, tabiatın, manzaranın şiirde aktarılması ve okuduğunda bir şiirden çok bir resim gibi hissettirmesidir kısaca. Edebiyatımıza ilk getiren Cenap Şahabettin'in ve ardından bu işin üstadı Tevfik Fikret'in ve Yayha Kemal'in dizelerinde rastlarız bu akımın izlerine.

İsminden de anlaşılacağı gibi Süleymaniye'de Bir Bayram Sabahı şiiri o günü yaşatır bizlere sanki kelimeler canlanır ve o günü çizer adeta.


Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.

(...)


Cenap'ın Elhan-ı Şita'sı (Kış Nağmeleri), Şükufe Nihal'ın Hazanın Sesleri, Yahya Kemal'in Akıncıları gibi birçok farklı resim tablosu sayılabilir örneklere. Onlar farklı manzaraları dizelerinin arasına saklamış, okuyanı da oraları görme fırsatı sunmuşlardır. Kelimeler dizelerin arasından çıkarak canlanır ve karşımızda bir resmi oluşturur adeta. İşte şiirin sihri. Yazıma son verirken üstadın bir şiiriyle sizi bir yerelere götürmesine izin verin.