Bir Serhat Şehri: EDİRNE

Gelin Edirne'ye bir de Sanat Tarihçi adayı gözünden bakalım!

Edirne'ye geldiğinizde mutlaka görmeniz gereken bir kaç tane yapı ile başlayacağım. Daha doğrusu size bir gezi planı çizeceğim. Hadi başlayalım. 


İlk durağımız II. Bayezid Külliyesi. II. Bayezid Külliyesi, Tunca Nehrinin kıyısında bulunuyor ve bu yapı topluluğu Edirne'nin önde gelen yapıtlarındandır. Külliye diye geçiyor çünkü içerisinde; cami, tıp medresesi, imareti, darüşşifası, hamamı, mutfağı, erzak depoları gibi bölümlerinden oluşuyor. 

1484-1488 de II. Bayezid tarafından yaptırılmıştır ve mimarı Hayreddin'dir. Darüşşifasında ise özel olarak akıl hastalarının, müzik ve su sesiyle iyileşmesini sağlayacak bir ortam yaratılmıştır. Tıp medresesi ve Şifahane Trakya Üniversitesi tarafından İkinci Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesine dönüştürülmüştür. Gittiğiniz vakit hoş bir su sesiyle sizi bu müze karşılıyor olacak.

Camiisine kısa bir değinmek istiyorum. Külliyenin içindeki camiinin iki yan cephesine bitişik bir şekilde birer tabhane (misafirhane) inşa edilmiştir. Buralar hem son cemaat yeri olarak kullanılmaktadır hem de Orta Asya'dan beri Türk mimarisinin plan tipine göre yapılmıştır. Adından anlaşılacagı gibi misafirhane, oradan geçen yolcuların dinlenmesi için kullanabileceği bir yerdir. Özellikle sınıra yakın olması da gelen veya giden yolcuların, ya ilk ya da son uğrak yeri olarak kullanılmıştır. 

Buradan sonra merkeze gelip Edirne'nin meşhur ciğerinden yemenizi öneririm. Çok bilinen Aydın Tava Ciğer diye bir mekan var ancak orası hem çok kalabalık oluyor hem de çok Turistik bir yer. Eğer daha esnaf lokantası bir yer arıyorsanız hemen ilerisinde Çiçek diye tatlı ve sade bir mekan da bulunuyor. Fiyatlar ise 50-100 arası değişiyor. Ancak denemeye değer bir lezzet. 

Yemekten sonra meydana doğru yürüdüğünüz de Edirne Ulu Camii yani diğer adıyla Edirne Eski Camii ile karşılaşacaksınız. 

Edirne Eski Camii ise Yıldırım Bayezid Han'ın oğlu Emir Süleyman tarafından 1403 senesinde yapılmaya başlanmıştır. Yapı 1414 yılında Çelebi Mehmet tarafında da bitirilmiştir. Camii'nin iki kapısı bulunuyor birisi ana giriş kapısı yani cümle kapısı diğeri ise Kuyumcular kapısı. Kuyumcular kapısının ismi, kapı o dönemde bedestene açıldığı için yani kuyumcular çarşısına açıldığı için ismini buradan almaktadır. Kuyumcular kapısının üstündeki kitabede Mimarı Konyalı Hacı Alaeddin ve kalfası İbrahim oğlu Ömer yazmaktadır. 

Caminin iki minaresi vardır. doğu cephesindeki camiinin ana duvarlarına bitişik ve tek şerefeli bir minareyken batı cephesindeki ise yapıya bağlı olmayan iki şerefeli bir minaredir. Batı cephesindeki minareyi Çelebi Mehmet Han yaptırmıştır. 

Camii dokuz birimden oluşup dokuz kubbeye sahiptir. Bu yüzden çok kubbeli camiler kategorisine girmektedir. 

Aynı zamanda Camii de devasa hat örnekleri bulunmaktadır. Aslında cepheden bakıldığında ağır ve masif bir yapı gibi gözükmektedir. Ancak yapılan devasa hat örnekleri camiinin masifliğinin önüne geçiyor diyebiliriz. 

Diğer durağımız ise, caddenin tam ana aksında bulunan ve Mimar Sinan'ın ustalık eseri olan Selimiye Camii'dir. Gerçekten de uzunca bir caddeden Edirne merkeze doğru arabayla giderken caminin kendisinin ve minarelerinin size baktığını göreceksiniz. Mimar Sinan, yapının konumunu öyle güzel ayarlamış olacak ki neredeyse kilometrelerce öteden Selimiye Camii ile karşılaşıyorsunuz.

Selimiye Camii restorasyonda olduğu için içine girdiğiniz de alana, boyuta dair pek bir şey anlamayacaksınız çünkü neredeyse tamamı kapalı, sadece mihrap kısmı açık. 

Camii, II. Selim döneminde Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Dört köşesinde minaresi vardır ve hepsi üç şerefelidir. Kubbesi ise Selimiye'den daha önce hiçbir camii de ya da başka bir yerdeki antik çağ mabedinde görülmemiş bir teknikle yapılmıştır. Kubbesi sekiz sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturmaktadır. Yani kubbenin kasnağı sekizgen bir kasnak üzerindedir. Onun hemen altında ise kare kasnağa oturur biçimde payandalar bulunmaktadır. Sinan'ın yapıda yapmış olduğu bu kademelendirme, yapıyı daha anıtsal, daha hafif ve rahatlıkla anlaşılabilir olmasını sağlamıştır. 

Buradan sonra şehrin daha kuzey kesimin de yer alan son durağımız ise Üç Şerefeli Camii'dir. 

Üç Şerefeli Camii, II. Murad tarafından 1433-1447 yıllarında yapılmıştır. Cami erken ve klasik dönem üslubu arasında yer almaktadır. kareye yakın dikdörtgen bir plana sahip olup enine dikdörtgen planlı harim ve revaklı avludan oluşmaktadır. Dört köşesinde de minare bulunmaktadır. Yapının önemi ise Osmanlı mimarisinin merkezi planllı camilerinin ilk örneğini oluşturmuş yapı şadırvanlı-revaklı avlusudur. 

İçine giridğiniz de büyük bir cami olduğunu göreceksiniz ancak bu büyüklüğe kıyasla açılan pencerelerin küçük olduğunu da fark etmemek imkansızdır. Şöyle olacaktır ki o dönem de bir yapı yapılıyor ancak sağlam olması veya yıkılmaması ve ayakta kalması önemlidir. O yüzden garanti olsun diye bu devasa ayakların, kemerlerin üzerine küçük pencereler açmış olmaları ihtimaldir. 

Buradan sonra ise araçlarınıza binmeden evvel keçecizadeye uğrayıp Edirne'nin meşhur kavala kurabiyesini ve badem ezmesini almanızı da önermeden geçemeyeceğim. Hatta alıp eski tren garının bulunduğu yere yani Karaağaç'a gidip o güzel ortam da kahve veya çayınızı yudumlayarak rotanızı bitirebilirsiniz. 

İyi gezmeler.