Seyahat Notlarım #10: "İspanya'nın" Kalbi BARCELONA

Barcelona ile özdeşleşen Sagrada Familia, ilüminati ile alakası ve daha yorumlanmayı bekleyen nice hikayeleri...

SAGRADA FAMILIA İNCELEMESİ

Merhaba seyahat sever dostlarım,

Bugün Dünya'da başka hiçbir örneği olmayan, yapımı tamamlanamamış bir eseri sizler ile buluşturacağım!

Bu şekilde de müthiş İspanya turumuzun son rotasına gelmiş bulunuyoruz.

Sagrada Familia!

Turistlerin uğrak noktası,görkemli bir şaheser. Fakat, neden bu kadar önemli?

Barselona, İspanya'nın Katalonya bölgesinin başkenti olarak ve dinamik bir şehir hayatı olmasıyla başlıca ülkeler içerisinde oldukça dikkat çekenlerden biridir. Şehir olarak çok canlı, eğlenceli ve renkli bir havaya sahip olsa da şehrin göbeğinde bulunan, hatta Barselona'nın en uç köşelerine, dağlarına tepelerine çıksanız dahi heybeti ile kendini gösteren, Barselona ile özdeşleşmiş bu sanat eserine de ev sahipliği yapar.

Hiçbir dine mensup değil, mimara özel!

Karşımızdaki yüzyıllara meydan okumuş bu eser, bir katedral. Aslında bir ibadethane desek daha doğru olacak. Çünkü ortaya çıkan bu yapıt, gözümüzün alışık olduğu, bildiğimiz diğer katedrallere benzemiyor. Onu yapan mimarın; Gaudi'nin, özel hayatına ve hayal dünyasına el uzatıyor.
Dışarıdan bakıldığında gotik bir yapıt oluşu ile diğer birçok ibadethanenin o karanlık havasına uyum sağladığını söyleyebilsekte, Gaudi'nin ince dokunuşlarıyla resmettiği küçük detaylar ve katedralin içi tamamiyle zamanının en yaratıcı,en farklı şaheserini ortaya çıkarmış diyebilirim. Tabi ki eklemeden geçmeyelim, her ne kadar yaratıcı olduğunu söylesekte kendi döneminin şartlarında oldukça zor aşamalardan çıkmış, Vatikan'dan oldukça uzun süre buranın bir ibadethane olması konusunda ret almıştır. Papa, oldukça net bir şekilde bu yapıyı tanımadığını ifade etmiştir.

Gelgelelim zaman içerisinde bakıyorlar ki herkes buraya çok rağbet gösteriyor. İşte o zaman buranın varlığını kendileri de kabul etmeye karar veriyorlar.


Fotoğraf bana aittir


Peki,i şleri daha da bulandırmadan bu katedral hikayesinin nasıl başladığına bakalım:

1881 yılında yine İspanya'nın para akımına uğradığı bir anda -Katalonya artık sanayileşmeye başlamış ki bu da gelişmenin/büyümenin göstergesidir- bir vakıf şu an katedralin bulunduğu yerden toprak alıyor ve buraya ikinci bir katedral dikelim diyorlar. Fakat ortada sıkıntı yaratacak durum ise bu yapacakları eserin sadece halkın yardımları ile yapılsın istiyorlar ama tabii ki bu durum uzun vadede çözüm üretmiyor. Halk her işe yetişemiyor ve para almadığı için verimli bir şekilde çalışmıyor. Bu durumda da mimarların istifa etmesi kaçınılmaz oluyor.

Mimarların istifasının ardından bu sefer Masonlar devreye giriyor ama, Masonlar "biz bitirsek bile bizim bir tarzımız var ve ona uymalıyız." diyerek ortaya koydukları çok para karşılığında bu şartı yerine getirilmesini talep ediyorlar.

İşte bu şekilde de son olarak 1883'te katedralin yapım işini Gaudiye veriyorlar. Yalnız, Gaudi oldukça farklı bir çalışma tarzına sahip olduğu için ortaya uzun süre hiçbir şey çıkartmıyor. Yani kafasında planladığı eseri ilk önce bir kağıt üzerinde taslağını çıkarmak yerine maket üzerinde çalışıyor. Ve plandığı şeyi sadece kendisi biliyor,her şey kendi zihninde. Evet, maketleri var fakat oldukça da dağınık çalıştığından kaynaklı bir sıralama ile ilerlemiyor. Kafasında fikirler belirdikçe bölüm bölüm çalışıyor. Bu da onun yaptığı çalışmada hangi aşamada olduğunu başka kişilerin anlamasını zorlaştırıyor. Hatta rivayet edilene göre her gün, her saat orada bulunurmuş ki, güneşin geliş açısına göre bir sonraki adımını belirlermiş.
Görüldüğü gibi ilginç biri fakat ortaya seçtiği malzemeden tutun da işçiliğe kadar çok güzel bir iş çıkarttığı için kimse bu duruma sesini çıkartmıyor. Ta ki, Gaudi bir trafik kazası geçirene kadar. Geçirdiği bu trafik kazası onda bir travma yaratıyor ve 1926 yılında hayata gerisinde bıraktığı yüzyıllarca konuşulacak eser(ler) ile gözlerini kapatıyor.

Bu eserin asıl kaotik süreci aslında tam bu noktada başlıyor. Çünkü Gaudi vefat ettikten sonra, oldukça uzun bir süre bu katedralin yapımı duruyor. Yerine gelen mimarlar neyi neden yaptığını anlamak için oldukça uzun zamanlar çalışmalar yapıyorlar. Sonra fark ediyorlar ki burada bir örüntü var. Gaudi bu eserinde üç farklı ama birbirinin beraberinde olan gelişmeyi anlatmak istemiş.
Doğum, ölüm, babaya kavuşma(cennet)

İncil'den alınmış hikayeler ile Hz İsa'nın hayatına ve Hristiyanlığa ait olan şeyleri şekiller ile binaya resmetmek istemiş. Yukarıda bahsetmiş olduğum üç gelişmeyi de üç ayrı cephenin konusu olarak ele almış.

Doğum-Ön cephe

Ölüm/Çile- Arka cephe

Babaya Kavuşma- Sol Arka cephe (Burası daha yapım aşamasında)


Yeni yapılan tarafları(fotoğraf bana aittir)

Yazımın başında da bahsettiğim üzere Gaudi, bu eseri ortaya çıkarırken oldukça kendi hayatı ile de özdeşleştirmiştir. Kendisi çocukluğunda Sara hastalığına sahip olduğu için kriz esnalarında hep öğretmeninin izniyle sınıftan çıkarılırmış.Ve bu sebeple de hep ormana gidermiş orada çiçeklerle böceklerle oynarmış. Bu kadar çok vakit geçirmesiyle de böylece tabiata olan aşkı doğmuştur.

Ona göre doğada hiçbir şey sadece bizim(insanoğlunun) değil ve sahip olduğumuz her şey insanlar,hayvanlar ve bitkilerindir. Buradan da hareketle paylaşmış ve paylaşacak olduğum görseller de hep doğaya yaptığı atıfları görebilirsiniz.Bolca aslan, meyve vs tarzda figürler vardır. Özellikle de kilisenin içerisi bir ormana benzer. Çocukluk aşkı olan vaktinin çok geçtiği ormanı resmeder.

Ön cephe, kendi tasarımı(fotoğraf bana aittir)

Tekrardan ön cepheye dönecek olursak,bu ön cephe onun kendi tasarımı ile oluşturduğu tek yerdir. Ziyaret ettiğinizde çok rahatlıkla anlayacağınız üzere diğer cepheler ile Gaudi'nin yaptığı arasında bariz bir kullanılan malzeme farklılığı ve işçilik farklılığı vardır. Tabiki buna belli sebepler gösterilebilir fakat çoğunlukla herkes Gaudi'nin bir hatırası olarak ön cephe ile ilgilenmeyi tercih etmekte olduğunu söyleyelim ve bu eserin tamamen yapım aşamasının 2030 yılında sonlanacağı da söylenmektedir.

Bir de yukarıdaki görsele tekrardan baktığınızda sol alt köşede yeşil bir borazan(?) üfleyen meleği fark ederseniz, o borazanın hizasından yukarı doğru devam ederseniz ilüminati tarikatına ait olan göz sembolünü görebileceksiniz.
Sizce bu o tarikata ait bir işaret olabilmesi mümkün mü?

Masonların da bu iş içerisinde olması aklımı biraz karıştırmış olsa da kararsızım. Siz ne düşünüyorsunuz?


Fotoğraf bana aittir

Yukarıdaki görsele bütünüyle baktığımız zaman toplamda 12 kule var. Bu kuleler havarileri temsil ediyor. Bunlardan 4 kule incil yazarına ithafen diğer olacak olan 2 kule de Meryem Ana ve Hz Isa'ya ait olarak 174.5 metre olacak.

Neden o kadar uzunlukta olacak derseniz,

Katedralin yüksekliği 175 metre yani Hz İsa bile olsa o kutsal yapıyı geçemez. 

Japon’lar da bu esere çok ilgi gösterir. Buraya çok gelirler.Çünkü katedralin ön kısmındaki meleklere bakacak olursanız hepsi çekik gözlüdür. Çünkü bu meleklerin hepsini Japonlar yapmıştır:)
Ayrıca ortaya çıkardığı bu yapıtının oldukça peribacalarını da andırması sebebiyle Gaudi'nin oradan da esinlenmiş olduğu söylenir.


Arka cephe(fotoğraf bana aittir)

Eserin arka tarafı olan ölüm/çile cephesinde Hz İsa'nın ölümü anlatılmıştır. En ortada çarmağa gerilmiş olduğunu görebilirsiniz. Aynı zamanda sağ alt köşeye baktığınızda ise Hz İsa'ya ihanet eden havariyi görebilirsiniz. Ona ihanet ettikten sonraki pişmanlığı gösterilmeye çalışılmış.

Burada bahsedilen olay resmedilmiştir. (Fotoğraf bana aittir)

Buraya ekleyebileceğim küçük bir hikaye ise; Hz İsa öldürülünce Roma valisi cesedin kimsenin göremeyeceği,bilemeyeceği bir mağaraya bırakılmasını emreder. Çünkü eğer insanlar bilirlerse orayı mabet haline getirirler diye düşünür. Bu sebeple herkesten uzak bir mağaraya 3 asker gönderir. Askerler mağaranın başında nöbet tutarlar fakat nitekim nöbet esnasında askerleri bir uyku bastırır. Uyanınca bir bakarlar ki mağaranın o açılamayacak kadar güç kapısı açıktır ve içeride ceset yerine içi boş bir kefen vardır.

Bahsettiğim hikaye sadece bunların küçük bir örneğidir. Mesela bir diğer örnek ise tüm katedralde bulunan rakamlara nereden bakarsanız bakın, hep 33 çıkar. Çünkü Hz İsa çarmağa gerildiğinde 33 yaşındaymış.

Aslında fırsatı olan birinin muhakkak katedralin her bir köşesini dikkatle incelemesi gerektiğini düşünüyorum.Çünkü buradaki olağan üstü sanat ile,ince detaylardaki derin anlamları görebilmeniz ancak bu şekilde mümkündür.

Sabah saatlerinde gelip dolaşmış olmama rağmen oldukça kalabalık ve çevreye bir çeşit kaosun hakim olduğunu söyleyebilirim. Buradaki gibi Dünyamız açısından tarihi önemi olan turistik yerleri en uygun hangi zamanda gezmek mümkündür bunu bilememekle birlikte geçirdiğim herbir dakika için oldukça minnettarım.

Bunu Biliyor Musunuz?

İspanyollar, cenazelerin defnedilmesini devletin bir hizmeti olarak görürler. Bunun için yapmanız gereken tek şey sağlık sigortası gibi vergi içerisinde devlete çok cüzi bir miktar para ödeyerek bu hizmete sahip olabilirsiniz.
Bu şekilde öldüğünüzde kimsenin sizin ile ilgilenmesine ve ekstra ülkemizdeki gibi bir ücret ödemesine gerek kalmaz.

ve

İspanyol mezarlığı(fotoğraf bana aittir)

Sizleri -görselde gördüğünüz üzere- odacık şeklindeki bu dağın yamacındaki ufacık yerlere defnederler.

İşte bu da İspanyolların mezarlığıdır!


Sevgi ve mutluluk ile kalın!