Bir Vapur Masalı
Küçük kızın gözünden, bir vapur masalı
Gözümü açtım, kapattım gözümü. Aynı yerlerde değilim neresi bu mavi? Fısıldıyorum kendime, ne de güzeller, ne de renkli. Bizim gibi giyinmemişler, bizim gibi değil sözleri. Ben mi çok küçük kaldım aralarında, karşımda oturan yoksa ve keşke büyümüş halim mi? Ne de güzel elleri, yumuşacık kesin. Sözünü ettiği şeyler, gülümsemesi, beni görmeyişi… Hele o kıyafetleri, yemyeşil ve kahverengi. Peri kızı gibi ama çok daha güzeli, kızmaz mı hiç annesi? Uzun saçları rengarenk, terlikleri. Benim yaşım böyle de onun yaşı böyle mi?
Bir sürü arkadaş, gülüyor hepsi kızlı ve erkekli.
Aa, büyüyünce tüm bunlar normal mi?
Babaları var mı onların da kendisi gibi?
Bekler mi evde yaşlı, huysuz, kuralcı dedeleri?
Kocaman mı aileleri, karmaşık ve gergin; yoksa kızmaz mı kimse gülünce, gezince ve konuşunca istediğini?
Kocaman bir kadın, o da yaşlı ama benzemez benim ailemdekilere sanki. Konuşuyor, gülümsüyor ve bir anlık değil de içten içe neşeli. Yalnız da değil üstelik bir sürü kadın ve erkek kendisi gibi.
Rüzgar çok gürültü yapıyor, gözlerim acıdı artık ancak bakmak istiyorum bu garip insanlara, benden olmadığı belli bu hayatlara. En çok da uzun etekli ablayla sarı gömlekli abiye bakmak istiyorum. Benim babam sarı gömlek giymez hiç. Yüzük takmaz ve küpesi yoktur babamın. Abinin var ama, upuzun etekli ablaya çok güzel şeyler söylüyor bence. Duyamıyorum onu, rüzgar çok hiddetli bakıyor herkese. Ve durup öpüyor aniden dudaklarından, insan öpülür mü hiç dudaklarından?
Baba gidelim buradan, ve yarın yine gelelim. Sen gelme ama, çok dalgınsın bugün, kaldırmadın kafanı bakmadın etrafına. Ama eğer baksaydın baba, çok kızardın hepsine, çok mutsuz olurdun gördüklerine. Sen gelme baba, beni vapura bindir.
Heyecanlı mıydım geldiğimde, hayallerim mi vardı? Bilmiyorum. Öylesi uzun zaman oldu ki, unuttuğumu bile hatırlamıyorum artık. Kalabalık mı burası yoksa ben mi duyuyorum bu gürültüyü, ilk defa bağıran değilken.
Yoruldun mu baba dedi benim ufak olan dün, bilmiyorum. Dinlendim mi hiç, oturdum mu bir köşede gülümsedim mi yıllardır bir kişiye bile? Oturdum mu bir köşede telaşsız ve düşünmeden bir kulunu bile bu dünyanın. Tuzakları bu dünyanın tuzakları, kahırları, ruhu, tadı ve tuzu… Hepsi düzmece ve hepsi sakatlar adamı. Adam; olmak için ömrümü verdiğim ve yine de beceremediğim o “olmak” hali. Hay ben o hali!
Dürüst olmak istedim hep, kandırdım tüm sevdiklerimi. Doğru olmak istedim hep, defalarca saptım yolumdan düştüm dipsiz yanlışlara elim gözüm kapalı. İyi olmak istedim hep, aldım elime sopayı ve salladım önüme kim geldiyse en çok da en yakınlarımdakilere. Sevilmek istedim hep, nefret ettirdim ruhumdan parçalar verdiklerimi gözlerinin içine baka isteye. Bir gofret, bir çiçek, bir oyuncak… Esirgediğim bir gülümseme ve aramdaki çizgi sevilmekle. Ve okşasın istedim babam başımı, yakalattım kendimi elimde sigara ağzımda küfür ve hiç de kuytu olmayan köşelerde.
Babayım belki bugün, korkutan çocuklarını gözleriyle.
Kocayım, aynı odada uyuyan her gün kurtulmak için dua eden eşime.
Büyüdüysem de evladıyım birilerinin hiç tanımadığım ve ben kadar tanınmadığım.
Pişmanım bugün hayatımdan, kararlarımdan ve hatalarımdan aslında bakarken yüzüne tüm bu yabancıların. Öldürsem bu niyetle, kurtarır mıyım bir şeyleri ve başlayabilir miyim yeniden çok istersem? Hayır hayır hayır. Ne bir umut ne bir ışık.
Neler düşünüyorum ben aman yarabbi, çocuklarımın ellerinden tutarken öldürdüm kendimi ve ilk defa ağladılar kafamın içinde korktukları için değil sevdikleri için beni.Nefretim kendimden büyük bugün. Hatırladıkça ellerimizden tuttuğu anları, kollarım tutamaz beni dilim tükürür. Hatırlamıyorum pek bir şey aslında, gün suçluluk günüdür. Gün ceza günüdür. Senin yüzünden ve gözlerin büyük yüzünden. Bıraktığın yaraları anlatmak hepsinden ağır, hepsinden daha kahır.
Dönmesin ayakların bizden yana, bitmedi diyeceklerim dinmedi ateşim daha. Hatırlamıyorum pek bir şey aslında, gün nefret günüdür. Gün intikam günüdür. En güzeli büyümelerin sensiz olurdu aslında, kendinden emin güçlü ve korkusuz olurdu en güzeli. Fırsat vermediğin ne varsa, korktuğun kendinden ve yüklediğin her birimizin sırtına, bugün atıyorum toprağına tükürüyorum ayaklarına.
İsterdim ki sonun ben olayım ve başlasın senden çeken herkes yeniden güneşli bir sabaha, söyledim fikrimi gördüğüm dağa taşa patikaya. Suçlanırsın dediler, acizlenirsin dediler, ondan farksız kalırsın ve işte o gün bitirirsin kendini de dediler. Sen sandın ki kolay dediler. O öyleydi, kabullen affet dediler. Hatırlamıyorum pek bir şey aslında, gün sabretme günüdür. Gün bir nefes alma günüdür.
Gelip geçerken çarptığım her bir elden, dirsekten yalvararak özür dilerim ben. Korkarım sana benzemekten ve bezenmekten seninle bir ömür. Kaçar uykularım, kaçar ruhum, kaçar insanlığım seni düşünürken. Hatırlamıyorum pek bir şey aslında, gün seni rüyalarımda yakma günüdür, gün seni sana bırakma günüdür.
Evet, bıraktım sonunda seni sana ve dönüyorum arkamı o pis sakallarına. Neyi neden yaptın, mektubunda bana ne yazdın? Sever miydin aslında durup bakmamı sana aniden gün ortasında ve bilir miydin uyanıp öl diye dualar ettiğimi acaba? Olan oldu ve giden sensin bugün, hatırlamıyorum pek bir şey aslında. Bir tek o gün var, vapurda tuttuğun elimi ve belki de öldürmek istediğin kendini. Anladım ben, ben seni hep anladım ancak anlam vermeye değer bulmadım. Dönme ardına sakın sakın sakın. Ve bir saniye için bile olsa dolmasın gözlerin, nefeslerinle bıraktığın enkaz bedeninden de büyük nasıl olsa.