Bir Yaşar Kemal Klasiği: Filler Sultanı ile Topal Karınca
Filler Sultanı ve Topal Karınca'nın alt metinleri neler olabilir, kitabın işleyişi nasıldır? Beraber inceleyelim.
Yaşar Kemal, okunduğu ve okunacağı tüm dönemlerde bir dil cambazı olarak bilinen bir sanatçıdır. Çukurova’yı tüm dünyaya tanıtmış, duruşundan hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Eserlerini beslediği unsurlar genellikle halk hikayeleri ve efsanelerdir aynı zamanda felsefi bir alt yapıya sahip olmuş ve okurlarını düşünmeye sevk etmiştir. Bu bağlamda Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca’yı bir distopya örneği olarak saymak mümkündür. Distopyalar ise ütopyaların anti-tezi olarak üretilmiş otoriter ya da totaliter devlet modellerini yansıtır.
Kitap, Ulukepez adlı yani hüdhüd kuşlarının başının filler sultanı ile konuşmasıyla başlar. Ulukepez karıncaları, karınca diyarlarını öyle bir över ki filler sultanına, sultan şaşıp kalır ve derhal karıncaların diyarına bir sefer düzenlemek ister. Karıncaların ambarlarının doluluğundan, çalışkanlıklarından, uygar kentlerinden büyülenen sultan bunların hepsine sahip olmak ister. Sefer düzenlenir ve filler ayaklarının altında ezilen zavallı karıncaları fark etmezler bile, uygarlıkları yıkılmış ayakta duracak bir kuvveti olmayan karıncalar aman dileyecek hale gelmişlerdir ve filler sultanının bu saldırısına anlam verememişlerdir. Ulukepez ise ikili oynamakta adeta halk hikayelerindeki o kötü veziri tekrar tekrar canlandırmaktadır, karıncaların ülkesini istila etme fikrini filler sultanının kafasına sokan odur ancak karıncalara gidip ‘’Size barış getirmek için yardım ediyorum, aman dileyin.’’ diyen de yine kendisidir. Karıncaların kocaman filler karşısında aman dilemekten başka çareleri yoktur ancak aralarında öyle fillerden de kocaman cesaret ve bağımsızlık aşkına sahip bir karınca vardır ki Ulukepez’le sultanın karşısına çıkıp, karıncaların esareti kabul etmeyeceğini ve bu saldırının hiç kimsenin yanına kalmayacağını söyleyerek atlar Ulukepez’in sırtından ve kaçar. O yiğit karınca ise Hz. Davudt’larla beraber yaşamış, demircilik zanaatine sahip olan kırmızı sakallı karıncadır, uzun yıllar yaşamış olmanın getirdiği bilgeliğin en yücelerine sahiptir ve bu durumda karıncaların bağımsızlık umudu ve kurtuluş lideri haline gelmiştir. Filler sultanın uzun uzun düşündüğü zamanlarda kalbine derinden derine bir korku salan varlıktır ve aslında filler sultanı ondan gerçekten korkmalıdır da.
Filler sultanı öncelikle şaşırarak karıncaları ve onların becerilerini tanır, sonra onlardan isteklerde bulunmaya başlar. İlk isteği yerin derinliklerine kadar inip kendisine değerli elmasları çıkartıp o elmaslardan taht yapmaları ve yeryüzündeki en güzel sarayı kendileri için yapmalarıdır. Karıncaların nasıl yapacağız diye düşünmeye vakitleri bile yoktur, çok çalışırlar yerin derinliklerine inip kendisine yer yüzünün en güzel sarayını inşa ederler. Bu inşaat sırasında da boş durmazlar fillere ve Ulukepez’in sürüsüne yiyecek taşırlar, onların karınlarını doyururlar. Saraya adeta aşık olan filler sultanı daha önceden neden karıncaların uygarlıklarını neden istila etmediklerini, böyle bir yaşama daha önceden de layık olduğunu belirten konuşmalar yapar ve karıncaları bu saray yapımı karşısında ihya etmek ister. Bu ihya da her karıncanın bir fil olduğudur, filler de vakti zamanında karıncalardır ve çalışıp kocaman filler olmuşlardır, karınca kalabalığı bunu coşkuyla karşılar, her karınca artık bir fildir. İçten içe bu durumdan çok memnun olan filler sultanın planları tıkır tıkır işlemektedir.
Önce ülkelerini istila ve yağma ederek karıncaların yüreklerine korku salıp onların aman dilemelerini sağlamış daha sonra tüm karınca uygarlıklarını kendisine bağladığını söyleyip bir korku imparatorluğu inşa etmiştir. Bu arada karıncalar, kendilerinin bir fil olduklarını kabul etmiş ve ona göre davranışlar sergilemeye başlamışlardır ancak bu durum filler sultanın hoşuna gitmez çünkü eğer karıncalar fil olmaya kendilerini kaptırırsa kimse çalışmaz ve kimse yaşamak için bir şeyler üretmeye devam edemez. Filler ve hüdhüd kuşları hazır yaşamaya alışmışlardır ve artık karıncaları sömüren onlar olsa bile karıncalarsız yaşayamayacak olan onlardır. Ulukepez de aynen bu şekilde sultana kendisini ifade eder ve sultan karıncalarla konuşur onlara ‘’karınca kadar fil’’ olabileceklerini yeniler durur.
Ulukepez insan ülkelerinde çok yaşamıştır ve bir halkın diğer bir halka neler yapabileceğini çok yakından görmüştür ve sultana karıncaların karıncalıklarını unutmaları ve bir daha biz filiz diyememeleri için çeşitli öneriler sunmuştur. Ülkede önce bir dil okulu açmışlardır buradaki amaç karıncaların karınca dilini unutup fil dilini kullanmaya başlamalarıdır ve bu durum başarılı olmuştur hatta Kaf Dağı’nın eteğindeki ormanlardaki tüm canlılar fil dilini kullanmaya başlamışlardır. Filler sultanın yüreğindeki korkuya yani kırmızı sakallı karıncaya dönecek olursak da o ve onun destekçileri yani fil zulmünden kaçabilenler özgürlük için çeşitli planlar kurmakta ve düşünmektedirler. Derken kış gelir çatar, karıncalar sultanın ambarlarını doldurmaktan kendi ambarlarını boş bıraktıklarını fark ederler ancak her şey için çok geçtir kışı aç ve bitap şekilde geçirmek zorunda kalırlar. Karıncalar çok büyük bir pişmanlık duyarlar ancak iş işten geçmiştir, sultana bu durum haber verilir ve sultan karıncalara sanki onların topladığı erzaklar değilmiş gibi muamele eder. Karınca kullarına her bir kırmızı karınca öldüren diğer karınca için bal özü, çiçek özü yiyip istediği kadar karnını doyurma izni verir. Bunu duyan karıncalar kendi kendilerini kırmaya başlar aralarındaki en tembel ve işgüzar grup olan sarıca karıncaları boyayıp öldürdükleri bile olur. Sarıcalardaki zaafı sezen Ulukepez bu fırsatı değerlendirmek üzere sultana gider ve Sarıcaları kırmızı sakalların yanına yollayarak onları kandırmayı ve birbirlerine düşürmeyi teklif eder. Sultanı cazip eden bu fikir karıncaları birbirlerinden koparmak için oluşturulan diğer bir basamaktır, karıncaları kendi aralarında da bölerek bir iç savaş çıkartmak ve tekrardan bir araya gelmelerini kesinlikle engellemeyi amaçlamaktadır.
‘’Başbuğ’’ olarak nitelendirilen sarıca bir karınca uzun sarı sakalını kırmızıya boyayarak yanındaki bir grup daha sarıca karıncayla kırmızı sakalların arasına kaynar ve fitne çıkarıp, her karıncanın fil olduğunu söylemeye başlarlar. Demirci kırmızı sakallı topal karınca, bu işten şüphelenmeye zaman geçtikçe başlar ve asıl niyetini anlar ancak her şey için çok geçtir çünkü kırmızı karıncalar arasında çoktan bir savaş çıkmıştır ve birbirlerini öldürmüşlerdir. Bu haberi alan sultanın gülüşü her yeri inletir ve bu sesi kırmızı sakallı topal karınca da duyar. Bu çıkan savaştan önce kendisini bir türlü karıncalarına dinletememiş olmasına üzülür ancak artık olan olmuştur kalan kırmızı karıncalarla yoluna devam etmelidir.
Filler egemenliğindeki karıncalara ise durmadan ülkelerindeki borazanlar aracılığıyla fil oldukları tekrar ediliyor, radyo, televizyon ve dergiler aracılığıyla fillerin üzerlerindeki egemenliği onlara ezberletiliyordu.
Filler sultanı ise güç zehirlenmesi yaşıyor istedikçe istiyordu, hüdhüdler fazla yiyip içmekten neredeyse uçamaz hale gelmişlerdi. Derken karıncalar bir türkü duydular kendi benliklerinde, öyle bir türkü ki içlerine işledi ve onlara karıncalıklarını hatırlattı. Demirci kırmızı sakallı topal karınca öncülüğünde bir plan yaptılar, plana göre yer altını kazacaklardır. Günlerce gündüz normal işlerine bakarlar, geceleri de yerin altını kazarlar. Sultan, karıncaların bu sessizliklerinden ve itaat edişlerinden şüphelenir çünkü onlardan hayat suyu istemiştir ve bu isteğe bile karşı çıkmamışlardır.
Ulukepez’e bu şüphelerini söyler ve Ulukepez karıncaları teftiş eder ancak göze çarpan hiçbir şey yoktur. Karıncalar tüm yerin altını kazdıklarında sultana başkaldırdıklarını söylerler, sultan kibirlidir ve koca göbeğini hoplata hoplata güler. Bilmiyordur ki bu gülüşü onun son gülüşüdür. Ardından tüm karıncaları birlik olmaya çağıran demirci, sultanın karşısına bir güvercinle çıkar ve ateş yaktırır ülkenin dört bir yanında bu ateşler karıncaların zafer çanlarıdır. Sultana özgürlüklerini geri alacaklarını ve esaretten kurtulacaklarını söyleyen kırmızı sakallı topal karınca güvercinle birlikte geldiği gibi döner. Sultan, hüdhüdlere onları yakalamasını emretse de uçacak halleri kalmayan kuşlar onları yakalayamaz, üst üste gelişen olayların hiddetiyle sultan ordularını karınca ülkelerine salar. Ancak fillerin ağırlıklarıyla sallanan yerler fillerin üzerlerine örtülen topraklar olur; evet, filler karıncaların onlar için kazdıkları yerlere düşerler. Sultan bu durumu fark ettiğinde bulunduğu yerde boyu kadar zıplar ve yeryüzünde bir zelzele etkisi yaratır ancak öfkesinin sonucu ona ağır patlar ve o da yerin dibini boylar. Elbette karıncalar sarayın altını da kazmayı unutmamışlardır. Böylelikle kıssadan hisse birlik olan karıncalar bizlere direnişin hikayesini göstermiş olurlar.
Yaşar Kemal’in bu eseri zamansız bir eserdir çünkü yer yüzündeki hemen her yerde büyük küçüğü ezer, aynı zamanda küresel de bir sorundur. Ağa-köle, kolhozlaştırma, emperyalizm, sömürgecilik- sömürülen hangi devirde ve zamanda olursa olsun aynı sonuca ulaştırırlar. Yaşar Kemal de alegorik bir anlatım kurarak başarıya ulaşan bir direniş hikayesi anlatmıştır. Marks’ın Komünist Manifesto’sunun sonucunu andıran bir sona da sahiptir; Marks tüm işçilerin birleşmesiyle bitirir kitabını Yaşar Kemal ise tüm karıncaların birleşmesiyle.
Kitap aynı zamanda masal gibi geldiğinden iyiler kazanır kötüler cezasını görür ve kıssadan hisse okura verilir. Ancak alt metinler çok sağlamdır ilk siyaset bilimci olan Thomas Hobbes tarafından söylenilen ‘’İnsan, insanın kurdudur.’’ ifadesi ‘’Karınca, karıncanın kurdudur.’’ şeklinde aktarılır ve okurun bu konudaki doluluğu yoklanmış olur. Ayrıca karıncaların lideri olan kırmızı sakallı topal karıncanın demirci oluşu bir tesadüf değildir kaynağını Kawa efsanesindeki demirciden alır hatta bir bakıma Ergenekon Destanı’ndaki demirle de bunu özdeşleştirebiliriz. Sultanı ise tarihteki herhangi bir zalimle eş tutmak sanırım yanlış olmayacaktır.
Günümüzde de bir devletin zayıf başka bir devletin vatandaşlarını sömürmek ve ezmek uğruna yaptığı davranışlar vardır. Başta karıncalara yapılan dil unutturma faaliyetleri gibi dilleri unutturulmaya çalışılır ardından da iç karışıklıklar çıkarılarak kardeşin kardeşi öldürmesi sağlanır. Türkiye coğrafyasında da başka coğrafyada da görülebilecek durumlar olduğu için de küresel olan bu örnekler her zaman her karıncanın bir karınca olduğunu hatırlatması için vardır ve Yaşar Kemal de toplumcu gerçekçi duyarlılığını adeta bizlerle konuşturarak üzerinde sonsuz defa düşünülebilecek halk hikayesi ve masal unsurlarını da içerisinde barındıran bu muhteşem distopya eserini bırakmıştır.