Boccaccio ve Humanizm: İnsanı Yeniden Keşfetmek
Boccaccio, eserlerinde humanizmi işleyerek insanın kusurlarıyla değerli olduğunu vurgular ve bireysel özgürlüğü, aklı yüceltir.
Boccaccio’nun ismini duyduğumuzda, çoğu zaman aklımıza hemen Decameron gelir. Ama aslında Boccaccio’nun bu eserinde işlediği bir tema var ki, hem onu dönemin yazarlarından ayırıyor hem de bugünkü düşünce dünyamıza hala ışık tutuyor: humanizm. Peki, humanizm onun için neden bu kadar önemliydi? Bir yazar olarak bu kavrama neden bu kadar bağlı kaldı?
Öncelikle humanizm dediğimizde, insanı merkeze alan bir düşünce akımından bahsediyoruz. Orta Çağ’ın karanlık din temelli dünyasından sıyrılmak, insanın bireysel gücünü ve aklını keşfetmek gibi bir şey. Boccaccio, insanın içindeki potansiyeli, değerleri ve en önemlisi insanın ‘insan’ olma halini yüceltiyor. Yani, insanın sadece Tanrı'ya hizmet eden, gözü yukarıda olan bir varlık olmadığını; aynı zamanda dünyada bir anlam arayan, kendi mutluluğunu ve acılarını yaşayan bir varlık olduğunu anlatmak istiyor bizlere.
Boccaccio’nun eserlerine baktığımızda, özellikle Decameron’da, hikayelerinde bu humanizm ruhunu açıkça hissediyoruz. Karakterleri, sıradan insanlardır. Onlar kahramanlık peşinde koşan, mitolojik yaratıklarla savaşan ya da büyük trajediler yaşayan insanlar değildir. Aksine, çok insani zaafları, tutkuları ve hatta hataları olan karakterlerdir. Bu da bize şunu gösteriyor: Boccaccio, insanı tüm kusurlarıyla, iyisiyle kötüsüyle kabul eder. İnsan olmanın doğasını olduğu gibi resmetmeye çalışır. Bu da onun yazılarına samimi bir hava katar, çünkü kendimizi bu karakterlerde kolaylıkla bulabiliriz.
Tabii ki de bu kadar değil. Boccaccio, humanizmi kullanarak aslında bir çeşit "uyanışı" da başlatmak istiyor. O dönemin baskıcı yapısına karşı, insanın özgür düşünceyle kendi yolunu bulabileceğini, kendi değerlerini yaratabileceğini gösteriyor. Yani diyebiliriz ki, humanizmi, insanın potansiyelini ortaya çıkarmak için bir araç olarak görüyor.
Peki, bunu yaparak neye ulaşmaya çalıştı? Belki de en basit cevap şu: Boccaccio, insanlara güveniyordu. İnsanın aklına, yaratıcılığına, hata yapabilme ve bu hatalardan ders çıkarabilme yetisine inanıyordu. Eserlerinde humanizmi işleyerek, insanı Tanrı’nın bir hizmetkârı olarak görmek yerine, kendi yaşamının öznesi olarak resmetti. Bu da dönemin diğer birçok yazarına ve düşünürüne ilham verdi.
Sonuç olarak, Boccaccio'nun humanizmi sadece bir felsefe ya da düşünce biçimi değildi. Onun için bu, insanın dünyaya bakış açısını değiştiren, daha özgür, daha yaratıcı ve daha kendine güvenen bir insan modeli yaratmanın yoluydu.
Demek ki Boccaccio’nun gözünde insan olmak, hata yapmakla başlıyor. O zaman rahatlayabiliriz, çünkü hepimiz birer başyapıtız!