Buradan Gitmem Gerek

Hala anlamaya çalışıyoruz, biz kimiz, hayat nedir?

İmleçler yanıp yanıp sönüyor her bir kelimenin sonunda, bir şeyler söylemeliyim.

Onlarca sayfa var önümde, hepsinde başka başka kırbaçlar havaya kaldırılıyor, havayı yarıp kulak zarlarımı titreterek iniyorlar beynimde bir yere. O yer yara bere içinde. İnsan dokunamadığı o yerdeki kanı nasıl durdurur? Nasıl sarıp sarmalar da iyileştirir en derinlerindeki yaraları?

Sayfalar sıralarını bekliyor, bir bir karşıma dikiliyorlar, hepsini aynı anda yazamıyorum, biri mutlaka eksik kalıyor, biri zaten onlarca yıldır hep yarım. Bazı sayfaları yazmaya daha başlayamadım bile. Yine de aynı iştahla benden bir şeyler bekliyorlar. Tamamlayayım istiyorlar. Tamamlanmak istiyorlar, hakları, biliyorum, kızamıyorum. Ben dibi gördüğümü söyleyip de tükenmişliğimle gamlanırken, böyle yarımken neye faydam dokunur? Neyi, nasıl iyileştirir de yazarım kendi hayatımın sayfalarını?

Sonsuzluk varsa bir yerde ve bir zamanda, sonsuz kelime varsa, sonsuz sayıda hikaye varsa, evren sonsuz ölçüde genişliyorsa, ben bu bedenin içinde kendime nasıl sığarım? Bu sonsuz zaman içimden akıp giderken nasıl ortalama yetmiş yılda tamamlanırım? Sonsuz sayıdaki rüyalar ve hayaller; sonsuz sayıdaki arzular ve istekler; sonsuz sayıdaki mutluluk ve üzüntü, keder ve sevinç; özlemler ve kavuşmalar; aşağılanma ve değer iki gözümün önünden bir trendeymişim gibi yakalamanın da kaçırmanın da mesele olduğu bir hızda akıp giderken, ben nasıl emin olacağım kendimden? Kendime dair şüphem ne zamana kadar sürer, bir insan ömrü nasıl bir ruhu büyütür, yetiştirir ve gömer?

Sevgi kalbe değil ruha sığar. Birini dünyalar kadar sevmeyi bir parça et nasıl becerirdi yoksa. Kalbim bir parça et. Bedenim bir parça et. Ancak varlığım dünyalarla yarışıyor, "Bildiğim kadarıyla ben hep vardım." diyen o çocuk gibi.*

Bildiğim kadarıyla ben hep vardım. Yokluğu varlığıma nasıl sığdırayım? Varken ve tam olmayı aramak için bir ömrün yetmeyeceğinden bile böyle korkarken olmamayı kendime nasıl anlatayım? Nasıl anlayayım?

O yüzden her varlık için bir sonsuzluk olmalı. Zor yanı, herkes sonsuzluğunun yolunu kendi bulmalı.

Zamana yetişilmez diyorum çünkü onu yakalamayacağımı biliyorum. Gözümü açıyorum bir pazartesi, kapattığımda koca bir hafta geçmiş, bir pazartesi daha onun ardına. Hiçbir şey duymasam, hiçbir şey konuşmasam. Dünya öyle gürültülü ki.

Sonsuz bir gürültü ve öfke dolu.

Oysa benim tüm kalbimin ihtiyacım biraz ferahlık. Yanıp tutuşan bu kalp zihnimin faili olacak.

Buradan gitmem gerek gidiyorum. Gitmeye mecburum. Ama nereye? Ama nasıl? Bilmiyorum.

Hem, aklım benimle geliyor. Kalbim benimle geliyor. Ben benimle geliyorum.

Aklıma bir şarkı geliyor, bir ninni gibi, kalbimi uyutana kadar durmuyor.

Söylüyor, soruyor, sarıyor.


Sendeledim sağa sola

Düşe kalka gittim yolu

Sen de ben de herkes yorgun

Gel verelim bir küçük mola

Hafiflemez mi omuz omuza?

Şimdi, şu anda

Kaçsak burdan başı alıp nere gideriz?

Bilmeden hiç yol iz, boş verip ne varsa

Kitli kapılar açılsa

Uçsak birden, başı alıp nere gideriz?

Süzülüp isimsiz üzüm bağlarında

Kanadımız kırılmadan hiç

Az gittim, uz gittim

Dere tepe düz ben bittim

Ses ver, el ver koş gel yardıma

Düşmüşüz şu fani dünyaya

Hafiflemez mi omuz omuza? *


https://youtu.be/SamvqlEHgfc

*Momo, Michael Ende.

*Kilitli Kapılar Açılsa, Melike Şahin- Hakan Taşıyan