Büyümenin Ardında Saklananlar
Belirsizlik, kaygı ve boşluktan bir demet...
Her geçen yıl kendinizdeki fiziksel ve karakteristik gelişimleri fark edersiniz. Kimi zaman bir önceki yıldan daha duygusal kimi zaman acımasız olabilirsiniz. Yaşadıklarınız sizi yoracağı gibi hayata sarılmanıza ve yaşamı romantizme etmenize de sebep olabilir. Bazen geçen sene aldığımız gömleği beğenmez çöpe atarsınız, bazen varoluşunuzdan beri savunduğunuz değerleri sorgularsınız...
Büyümek ya da yaşlanmak ile gelen sorumluluk alma bilinci ve aileden bağımsız bir hayat kurma fikri heyecan verici olduğu kadar korkunç ve uzun bir yola sürükler. Bu yolda yanınızda kimlerin olacağına belki de yalnız kalacağınıza karar vermek zorunda kalırsınız. Etrafınızda daha önce görmediğiniz ya da umursamadığınız şeyler size acı vermeye başlar. Kuracağımız hayatta her şeyin kusursuz olmasını beklemezsiniz belki ama insanın en büyük zaafı olan umudunuzu da bir kenara bırakamazsınız. Düşünür düşünür bir sonuca varamazsınız, varsanız bile eyleme geçecek imkanı belki bulamazsınız. 20’li yaşlar ile hayatınızın en büyük gerçeği halini alan belirsizlik ve etrafında süregelen boşluk hissi uyumadan önce her gün sizi ziyaret eden iki misafirdir artık...
Çıkış yolu arayarak geçirdiğiniz her günün bitmesi için dua ettiğiniz anlar, uyuduğunuzda sessizliğe kavuşur. Başınızı yastığa koyduğunuzda gözlerinizi açacağınız ertesi güne karşı hem nefret hem de umut beslersiniz içinizde bir yerlerde. Hep ‘’bir gün’’dür odaklanabildiğiniz tek şey. Bir gün her şeyin değişmesi fikri...
Emek verdiğiniz konularda karşılık alamamak kadar imkan tanınması da canınızı sıkan ayrı bir gündem konusu haline gelir. Malum staj ve iş derken hep 5 yıl sonrası için yaşamaya başlarsınız. Bugün yaptıklarım ve tercihlerimle ilerideki hayatımı tasarlıyorum mavalına sığınır, ana odaklanıp yaşadıklarınızdan keyif almak yerine sizi sık sık ziyarete gelen anksiyete kamburuyla gezer ve düştüğünüz boşlukta çıkış yolu ararcasına düşüncelere dalarsınız.
Neden hiç kimse büyürken işlerin birden bu kadar ciddileşeceğinden, Amerikan rüyası denen şeyin imkansıza bu kadar yakın olduğundan bahsetmedi ki bize? Biz üniversite okurken festivalden festivale gezebileceğimize, kusursuz iş hayatımız sayesinde inanılmaz paralar kazanıp hemen araba falan alabileceğimize nasıl inandık? Küçükken toz pembe hayallerle kurduğumuz yaşam biçimi şimdi neden ‘’maaş iyi olsun yeter’’ raddesine kadar düştü? Bizi toparlayacak ve tekrar hayal kurmayı sevdirecek o şey ne bilmiyorum. İstediğimiz hayata ulaşıp, ulaşamayacağımızı da. Tek bildiğim şey yalnız değilim. Belki düşüncelerim size fazla depresif gelmiştir fakat şu bir gerçek ki ağzında altın kaşıkla doğmayan günümüz gençleri bu sıkıntıları eksiksiz yaşıyor. Etrafınızda sizi anlayan ve gerçekten seven insanların endişenizi az da olsa azaltabilmesine sığınıyorsanız çok şanslısınız. Zira bu dönemler sadece samimi ve gerçek ilişkiler içinde olduğunuz insanlar yardımıyla hafifliyor.
Şükür etmenin bile omuzlarımda yük olduğu hayatımın bu döneminde hayal kurmak bana kendimi aldatmak gibi geliyor. Oysa şimdiye kadar her şeyi hayal kurarak ve onları gerçekleştirebileceğime inanarak yaşamadım mı?
Bu dönemi benimle aynı hisleri paylaşanlar ve bu yazıyı kendinden bir şeyler bulmak için okuyan herkes için en iyi şekilde atlatmak dileğiyle...